KADININ GÖZ NURU
OOO KİMLER GELMİŞ

Lütfen Giriş Yapınız,Yada Üye Olunuz!
Umarız Forumumuzda İyi vakit geçirirsiniz...
KADININ GÖZ NURU
OOO KİMLER GELMİŞ

Lütfen Giriş Yapınız,Yada Üye Olunuz!
Umarız Forumumuzda İyi vakit geçirirsiniz...
KADININ GÖZ NURU
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

KADININ GÖZ NURU

         KADININ EL EMEĞİ GÖZNURU PAYLAŞIM FORUMU .HOŞGELDİNİZ :
En son ziyaretiniz :
Mesaj Sayınız : 0

 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  iletişimiletişim  

 

 Kuran ve Mucizeleri

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:32

[center]KURAN ve MUCİZELERİ[/center]





[b][size=19][color:4e2e=darkred]YERYÜZÜNÜN KATMANLARI[/color][/size][/b]




[img(257px,260px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yerkatmanlari.jpg[/img]



[b][size=19]
Kuran'da yeryüzü ile ilgili verilen bilgilerden biri, yeryüzünün, yedi kat olan gökyüzüne benzerliğidir:

[color:4e2e=navy]Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. [i][u](Talak Suresi, 12)[/u][/i]
[/color]

[color:4e2e=red]1.[/color] Kat: Litosfer (su)
[color:4e2e=red]2.[/color] Kat: Litosfer (kara)
[color:4e2e=red]3.[/color] Kat: Astenosfer
[color:4e2e=red]4.[/color] Kat: Üst manto
[color:4e2e=red]5.[/color] Kat: Alt manto
[color:4e2e=red]6.[/color] Kat: Dış çekirdek
[color:4e2e=red]7.[/color] Kat: İç çekirdek

[color:4e2e=red]Litosfer[/color], Yunanca kaya anlamına gelen lithos kelimesinden gelmektedir ve Dünya'nın en üst katmanını oluşturan katı kaya tabakadır. Diğer katmanlarla kıyaslandığında oldukça incedir. Litosfer, okyanusların altında ve volkanik açıdan aktif olan bölgelerde daha da incedir. Yeryüzünde bu katmanın ortalama kalınlığı 80 km'dir. Diğer katmanlara göre daha soğuk ve daha katıdır; bu bakımdan yeryüzünde kabuk görevi görür.

[color:4e2e=red]Litosferin[/color] altında Yunanca zayıf kelimesi Asthenes'ten gelen Astenosfer katmanı bulunur. Bu katman Litosferle kıyaslandığında daha incedir ve hareketli bir tabakadır. Bu katman jeolojik zamanla yüksek ısı ve basınca maruz kaldığında yumuşayıp eriyebilen, sıcak, yarı-katı maddelerden oluşmuştur. Katı [color:4e2e=red]Litosfer [/color]tabakasının, yavaşça hareket eden Astenosfer tabakası üzerinde yüzdüğü ya da hareket ettiği düşünülmektedir.24 Bu katmanların altında yüksek sıcaklıkta, yarı-katı kayalardan oluşan yaklaşık 2.900 km kalınlığında manto denilen bir tabaka vardır. Kabuktan daha fazla demir, magnezyum ve kalsiyum içeren manto daha sıcak ve yoğundur; çünkü Dünya'nın içindeki ısı ve basınç derinlikle birlikte artar.

Dünya'nın merkezinde de neredeyse [color:4e2e=red]mantonun[/color] iki katı yoğunlukta olan [color:4e2e=red]çekirdek[/color] yer alır. Bu yoğunluğun sebebi içeriğinde kayalardan çok metaller (demir-nikel alaşımı) bulunmasıdır. Dünya'nın çekirdeği ise iki ayrı parçadan oluşur: Biri 2.200 km kalınlığında olan sıvı dış çekirdek, diğeri de 1.250 km kalınlığındaki katı bir iç çekirdek. Dünya döndükçe sıvı dış çekirdek Dünya'nın manyetik alanını oluşturur.

[i]Ancak 20. yüzyıldaki[/i] teknoloji ile tespit edilebilen yeryüzü katmanlarının gökyüzü ile olan bu benzerliğinin Kuran'da bildirilmiş olması, kuşkusuz Kuran'ın pek çok bilimsel mucizesinden biridir.[/size] [/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:34

[b][size=18][color:a063=darkred]YERYÜZÜNÜN AĞIRLIKLARINI DIŞA ATMASI[/color][/size][/b]


[img(240px,309px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/deprem.jpg[/img]

[center]
[size=18][b][b][color:a063=navy]Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; o gün (yer), haberlerini anlatacaktır. [i][u](Zilzal Suresi, 1-4)[/u][/i][/color][/b][/b][/size][/center]
[size=18][b]



Arapçada "zilzal" kelimesi deprem, sarsıntı; "eskaleha" kelimesi ise "ağırlıklarını, ağır yüklerini" anlamlarına gelmektedir. Yukarıdaki ayetler ilk anlamlarıyla düşünüldüğünde, depremle ilgili önemli bir bilimsel gerçeğe dikkat çekildiği görülmektedir.

Zilzal Suresi'nin 2. ayetinde, depremle ilgili olarak yerin ağırlıklarını atmasından bahsedilmektedir. Nitekim son yüzyıllarda yapılan araştırmalar sonucunda yerin merkezinde ağır metaller olduğu ve bunların yeryüzündeki hareketlenmeler sonucunda ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Jeologların tespitlerine göre, Dünya soğudukça, ağır ve yoğun olan maddeler Dünya'nın merkezine doğru çökerken, daha hafif olanlar dış yüzeye doğru yükseldi. Bu nedenle, yer kabuğu en hafif maddelerden (bazalt ve granit kayalardan) oluşurken, çekirdekte ağır metaller (nikel ve demir) bulunur. Sonuç olarak erimiş metallerden oluşan yer altı, yer üstünden çok daha ağır ve yoğun bir malzemeden oluşmuştur.

Deprem zamanlarında ise yer altındaki ağır maddeler yer üstüne çıkma imkanı bulur; böylece ayetlerde tarif edildiği gibi yeryüzü ağırlıklarını dışa atmış olur. Ayrıca metal rezervlerinin yoğun olarak bulunduğu yerler, deprem ve volkan hareketlerinin daha çok gerçekleştiği bölgelerdir. Yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, yakın geçmişte ortaya çıkan bu bilimsel bulgular, Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bilimsel gerçeklerden sadece biridir.
[/b][/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:37

[b][size=18][color:e97e=darkred]DAĞLARIN GÖREVİ[/color][/size][/b]



[b][size=18][color:e97e=black]DAĞLARIN GÖREVİ

Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:
[b][i][color:e97e=navy]
Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık... [u](Enbiya Suresi, 31)[/u][/color][/i][/b]

Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir. Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır.

Eskiden dağların sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler olduğu düşünülmekteydi. Ancak bilim adamları dağların sadece yüzey yükseltileri olmadıklarını, dağ kökü adı verilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 10-15 katı kadar yerin altına doğru uzandıklarını fark ettiler. Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptir. Örneğin zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağının 125 km'den fazla kökü vardır.25. [/color][/size][/b]




[img(309px,115px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/dag.jpg[/img]
[i][size=18]Dağların toprak seviyesinin oldukça derinlerinde kökleri vardır.26[/size][/i]

[img(309px,151px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/kesit.jpg[/img]
[i][size=18]-Şematik kesit. Kazık şeklindeki dağların toprağın içerisine iyice yerleşmiş kökleri vardır.[/size][/i]

[img(308px,99px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/dagkokleri.jpg[/img]
[i][size=18]Dağların, derin kökleri dolayısıyla şekil olarak kazıklara benzediklerini gösteren diğer bir resim.[/size][/i]



[b][size=18]Ayrıca dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelir. İki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olanı ötekinin altına girer. Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yer altında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir. Dolayısıyla daha evvel de belirttiğimiz gibi dağların yeryüzünde gördüğümüz kütleleri kadar, yer altına doğru ilerleyen derin bir uzantıları daha vardır. Bilimsel bir kaynakta dağların bu yapısı şöyle tarif edilir:

Kıtaların daha kalın olduğu dağlık bölgelerde yer kabuğu mantoya derinlemesine saplanır.
Dünyaca ünlü deniz altı jeologlarından biri olan Profesör Siaveda ise, dağların yeryüzüne kökler şeklinde saplı olduklarından bahsederken, şöyle bir yorumda bulunmuştur:

Kıtalardaki dağlar ve okyanuslardaki dağlar arasındaki temel fark materyalindedir... [u]Fakat her ikisinde de dağları destekleyen kökler vardır. Kıtalardaki dağlarda, hafif ve yoğunluğu az madde yerin içine doğru kök olarak uzanır. Okyanuslardaki dağlarda da, dağı kök gibi destekleyen hafif madde vardır…[/u] Köklerin fonksiyonu, Arşimed kanununa göre dağları desteklemek içindir. [/size][/b]



[img(608px,133px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/ayetler1.jpg[/img]


[b][size=18]Ayrıca Amerikan Bilim Akademisi eski Başkanı Frank Press'in, dünya çapında pek çok üniversitede ders kitabı olarak okutulan Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifade edilmektedir.31

Kuran ayetlerinde ise, dağların bu işlevine, "kazık" benzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir:

Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi, 6-7)

Yine bir başka ayette Allah, "Dağlarını dikip-oturttu" (Naziat Suresi, 32) şeklinde bildirmektedir. Bu ayette geçen "ersayha" kelimesi "köklü kıldı, sabit yaptı, demirledi, yere çaktı" anlamlarına gelmektedir. Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yer altına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek magma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz. Dağların sabitlenme etkisi, bilimsel literatürde izostasi olarak adlandırılmaktadır. İzostasi, manto tabakasının yukarı doğru uyguladığı kuvvetle, yerkabuğunun aşağı doğru uyguladığı kuvvet arasındaki dengedir. Dağlar erozyon, toprak kayması veya buzulların erimesi gibi nedenlerle ağırlık kaybederken, buzulların oluşumu, volkanik patlamalar veya toprak oluşumu nedeniyle ağırlık kazanabilirler. Bu nedenle, dağlar hafiflediklerinde sıvıların uyguladığı kaldırma kuvvetiyle aşağıdan yukarı itilir; ya da ağırlaştıklarında yerçekimi nedeniyle manto içine gömülürler. Yerkabuğu üzerinde bu iki kuvvet arasındaki denge, izostasi sayesinde sağlanır. Dağların bu dengeleyici özelliği bilimsel bir kaynakta şöyle aktarılmaktadır:

G. B. Airy, 1855'te yerkabuğunun su üstünde yüzen, keresteden yapılmış sallara benzetilebileceğini söylemiştir. Kalın kereste parçaları ince parçalara kıyasla su yüzeyinin daha üstünde yüzerler. Benzer olarak yerkabuğunun kalın kısımları da bir sıvı veya daha yoğun olan alt tabakalar üzerinde yüzecektir. Airy, dağların, düzlüklerde olmayan daha az yoğun kayalardan derin köklere sahip olduğunu savunuyordu. Airy, çalışmalarını yayınladıktan dört yıl sonra, J. H. Pratt alternatif bir hipotez sundu... Bu hipotezle dağlar altındaki kaya kolonlarının, düzlükler altındaki kaya kolonlarına göre daha uzun olmalarından ötürü, daha az yoğun olmaları gerekiyordu. Airy ve Pratt'in hipotezlerinin her ikisi de yüzeydeki düzensizliklerin, yerkabuğunun belirgin kısımlarındaki (dağlar ve düzlükler) kayaların yoğunluklarındaki farklarla dengelendiğini belirtmişlerdir. Bu denge durumu, "izostasi" olarak tarif edilmektedir.32
Bugün biliyoruz ki, yeryüzünün kayalık olan dış katmanı, derin faylarla kırılmıştır ve erimiş magma üzerinde yüzen plakalar halinde parçalanmıştır. Dünya'nın kendi ekseni çevresindeki dönüş hızının çok yüksek olmasından ötürü, yüzen plakalar eğer dağların sabitleştirici etkisi olmasaydı, hareket halinde olacaklardı. Böyle bir durumda yeryüzü üzerinde toprak birikmeyebilir, toprakta hiç su depolanmayabilir, hiçbir bitki filizlenmeyebilir, hiçbir yol, ev inşa edilemeyebilirdi; kısacası Dünya üzerinde hayat mümkün olmayabilirdi. Ancak Allah'ın rahmetiyle dağlar tıpkı çiviler gibi görev yaparak, yeryüzündeki hareketliliği büyük ölçüde engellerler.

Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların çok hayati bir işlevi, yüzyıllar önce indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki üstün hikmete bir örnek olarak verilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur:[/size][/b]

[b][size=18][color:e97e=navy]... Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı... [i](Lokman Suresi, 10)[/i]
[/color][/size][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:39

[b][size=18][color:db6f=#8b0000]DAĞLARDAKİ RADYO ALICILARI[/color][/size][/b]

[b][color:db6f=navy]Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. [i](Sebe Suresi, 10)[/i][/color][/b]



[img(283px,211px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/radyo.jpg[/img]
[i][size=18]Dexter, Michigan'da Peach Dağındaki bir radyo teleskobu[/size][/i]




[b][size=18][color:db6f=black]Yukarıdaki ayette dağların "yankıyla ses vermesi" ifadesi, radyoların çalışma sistemine bir işaret olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.,) Bunun için radyoların çalışma sistemini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Radyo, verici ve alıcı şeklinde iki parçadan oluşur. Verici, gönderilmek istenen mesajı alıp, bunu bir "sinüs dalgası" denilen şekilde şifreleyerek, dalgaları yoluyla karşı tarafa iletir. Alıcı da radyo dalgalarını alır ve gönderilen sinüs dalgası üzerindeki mesajın şifresini çözer. Bu sayede vericiden gönderilen mesajın aynısını, karşı taraf aynen almış olur. Ayette "yankıyla ses verin" olarak çevrilen ve "sesin geri dönmesi, tekrarlanması" anlamlarına gelen "evvibi" kelimesi de radyodaki ses dalgasının iletilmesine işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.,)

Vericiden gönderilen bilginin alınması için anten yoluyla gönderilen radyo dalgaları şeklindeki sesler, yine alıcının bağlı olduğu bir anten yoluyla karşılanır. Antenin kullanım amacı, radyo vericisinden gönderilen dalgaların uzaya iletilmesidir. Alıcı görevi yapan anten ise, en fazla radyo dalgasını toplamayı ve mesajı almayı hedefler. Bu nedenle milyonlarca kilometre uzaklıkta bulunan uydular için, NASA, 70 metre çapında dev çanak antenler kullanmaktadır.


[img(283px,190px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/radyo_1.jpg[/img]
[size=19]Resimdeki antenlerden biri 212 ton, 10 katlı bina uzunluğunda ve 25 metre eninde[/size]. [size=18]([url=http://www.val-tech.com/nelsone/vla.html][color:db6f=#2b2f40]http://www.val-tech.com/nelsone/vla.html[/color][/url])
[/size]


Bunların dışında, radyo dalgaları kullanılarak görüntüleme yapmayı hedefleyen radyo teleskopları da vardır. Radyo dalga boyları çok büyük olduğu için, bir radyo teleskopunun da fiziksel olarak görüntüleri karşılaştırılabilir netlikte alabilmesi için, çok daha büyük olması gereklidir. Radyo görüntülerini daha iyi ve daha net yapmak için, gök bilimciler, çok kere daha küçük birkaç teleskopu ya da alıcı çanakları bir sıra halinde birlike kullanırlar. Bu teleskoplar birlikte büyük tek bir teleskop gibi davranırlar. Bunların görünümü de sıra dağlara benzemektedir.

Ayrıca, radyo iletişiminde uzak mesafelerde iletişime imkan sağlamak için "tekrarlayıcılar" (repeator) kullanılmaktadır. İngilizce'de tekrar eden anlamındaki "repeater" kelimesiyle adlandırılan bu cihazlar, zayıf sinyalleri tekrarlayarak güçlendirir ve uzak mesafelere iletilmesini sağlarlar. Bu tür cihazlar özellikle yüksek binaların veya tercihen dağların üzerine yerleştirilerek en yüksek etki oluşturması sağlanır. Ayette dağlara dikkat çekilmesi, ve "tekrarlamak, dönmek, sesi geri döndürmek" anlamlarına gelen "evvibi" kelimesinin kullanılması son derece hikmetlidir. Sebe Suresi 10. ayetteki "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" ifadesi söz konusu teknolojiye işaret ediyor olabilir. En doğrusunu Allah bilir.[/color][/size][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:41

[b][size=18][color:c92b=darkred]DAĞLARIN HAREKET ETMESİ[/color][/size][/b]



[img(315px,140px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/daghareketi.jpg[/img]



[b][size=18][color:c92b=black]Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir:

[b][i][color:c92b=navy]
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... [u](Neml Suresi, 88)[/u][/color][/i][/b]

Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.


Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar.

İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler.

20. yüzyılın başlarında yapılan jeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen yer kabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır:

Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi "tabaka" adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır. "Tabaka tektoniği" adı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler... Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir.33

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir.34

Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen [b][i][color:c92b=navy]"dağları görürsün de, donmuş sanırsın"[/color][/i][/b] ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir.

Bilimin çok yeni keşfettiği bu bilimsel gerçeğin, evren ve doğa hakkındaki görüşlerin, hurafe, batıl inanç ve efsanelere dayandığı 7. yüzyılda, Kuran'da haber veriliyor olması şüphesiz büyük bir mucizedir. Ve Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun çok önemli bir delilidir.[/color][/size][/b]
[color:c92b=red]


[img(411px,372px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/kitahareketi.jpg[/img]

[/color]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:44

[b][i][size=18][color:7714=#8b0000]GÜNEŞ’İN DOĞUŞU VE BATIŞINDAKİ FARKLI NOKTALAR


[/color][/size][/i][/b][size=18][b][color:7714=navy][i]Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz; [u](Mearic Suresi, 40)[/u]

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, doğuların da Rabbidir. [u](Saffat Suresi, 5)[/u]

O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir. ([u]Rahman Suresi, 17)[/u] [/i][/b][/color][/size]



[center][img(478px,159px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/dogubati.jpg[/img][/center]

[b][i][size=18]
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi doğu ve batı kelimeleri çoğul olarak kullanılmışlardır. Örneğin ilk ayette kullanılan "meşarik" kelimesi doğu için, "megarib" kelimesi de batı için ikiden fazla olduklarını ifade eden çoğul kullanım şekilleridir. En son ayette ise "meşrikeyn" iki doğu, "mağribeyn" iki batı şeklinde kullanılmıştır. Ayetlerde kullanılan "meşarik" ve "meğarib" kelimeleri "Güneş'in doğduğu ve battığı yer" anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla yukarıdaki ayetlerde gün doğumunun ve gün batımının çeşitli noktalarından bahsedilir. Ayrıca ilk ayette doğuların ve batıların Rabbi olarak yemin edilmesi de dikkat çekicidir.

Bilindiği gibi Dünya'nın kendi etrafında dönüş ekseni (ekliptik ekseni) 230 27'lık bir eğikliğe sahiptir. Bu eğiklik ve Dünya'nın küresel şekli sebebiyle, güneş ışınları yeryüzüne her zaman aynı açıyla düşmez. Bu nedenle Güneş doğuda farklı noktalarda doğar, batıda da farklı noktalarda batar.

Yukarıdaki ayetlerde geçen doğu ve batı ile ilgili ifadeler de, Güneş'in farklı noktalardan doğup, farklı noktalardan battığına işaret etmesi bakımından son derece hikmetlidir. (En doğrusunu Allah bilir.,)[/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:46

[b][i][size=18][color:ab03=darkred]KARALARIN ÇEVRESİNDEN EKSİLMESİ[/color][/size][/i][/b]


[b][i][color:ab03=navy]
Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz... [u](Rad Suresi, 41)[/u]

... Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı?... [u](Enbiya Suresi, 44)[/u][/color][/i][/b]


[img(253px,259px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/gunesenerjisi.jpg[/img]
[size=18][i][b]

Dünya Güneş'ten gelen proton, elektron ve alfa parçacıklarının akınıyla bombardımana uğrar. Bu solar rüzgarlar (Güneş rüzgarları) atmosferi Dünya'dan ayıracak kadar güçlüdür. Fakat atmosferin tükenmesi, Dünya'nın şu anki madde kaybına uğrama oranı ile (saniyede en fazla 3 kg), Güneş'in toplam ömrünün 5 katı kadar bir süre alacaktır.35 Çünkü Dünya, atmosferindeki manyetosfer tabakasının oluşturduğu güçlü Manyetik alan sayesinde, bu kuvvetli erozyonlardan bir ölçüde korunmuş olur. Dünya'nın İyonosfer tabakasının üstünden uzayın derinliklerine doğru dağılan iyon kaybı -oksijen, helyum ve hidrojen-, Dünya'yı çevreleyen uçsuz bucaksız hava tabakasıyla kıyaslandığında çok küçük boyutlardadır. Fakat uzaya sürüklenen miktar yine de önemli ölçülerdedir.

Araştırmacılar Güneş'teki enerji patlamalarının, Dünya atmosferinin dış tabakasından oksijen ve diğer gazların uzaya yayılmasına sebep olduğuna dair ilk somut delilleri, NASA(Milli Havacılık ve Uzay Yönetimi)’nın uzay araçları sayesinde elde ettiler. Böylece bilim adamları Dünya'nın dış katmanlarından madde kaybına uğradığını, ilk defa 24-25 Eylül 1998 tarihlerinde görmüş oldular.[/b][/i][/size]
[img(642px,224px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/karalarinazalmasi.jpg[/img]


[b][i][size=18]Yukarıdaki ayetler, bir başka yönden de yeryüzündeki karaların azalmasına bakabilir. Günümüzde kutuplardaki buz tabakaları erimekte ve okyanuslardaki deniz suyu seviyesi yükselmektedir. Artan su miktarı da daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüzölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. Yukarıdaki ayetlerde geçen "onu çevresinden eksiltiyoruz" ve "etrafından eksiltmekte olduğumuz" ifadelerinin de, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına işaret ediyor olması muhtemeldir.

New York Times gazetesinde bu konu ile ilgili yer alan bir haber şöyledir:

Geçen yüzyıl boyunca, yeryüzünün ortalama yüzey ısısı 1 Fahrenheit kadar yükseldi, ısınma oranı da son çeyrek yüzyılda artış gösterdi. Bu önemli bir miktardır... Önceki uydu incelemeleri ve deniz altı gözlemlerinde, Kuzey Kutup Bölgesi'nin ısınma eğilimi gösterdiği, buz kütlelerinin erime olasılığının da arttığı tespit edilmişti... Manhattan'da bir NASA araştırma merkezi olan Goddard Uzay Bilimleri Enstitüsü'ndeki bilim adamları, 1950 ve 1960'ların deniz altı verilerini 1990'ların gözlemleri ile karşılaştırdılar ve Kuzey Kutbu havzasındaki buz tabakasının %45 oranında inceldiğini ispatladılar. Uydu görüntüleri, bölgeyi kaplayan buzların boyutlarının geçtiğimiz yıllarda önemli ölçüde azaldığını göstermektedir .39
Bilim çevrelerinde, Dünya'nın ekvator çevresindeki şişkinliğinin artmakta olduğu ifade edilmektedir.

[/size][/i][/b][b][i][size=18][img(195px,200px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/dunya.jpg[/img][/size][/i][/b]
[size=9][i]Bilim çevrelerinde, Dünya'nın ekvator çevresindeki şişkinliğinin artmakta olduğu ifade edilmektedir.[/i][/size]



[b][i][color:ab03=black][size=18]20. yüzyıl sonlarında elde edilen bulgular, [color:ab03=navy][u]Enbiya Suresi'nin 44[/u][/color]. ve [color:ab03=navy][u]Rad Suresi'nin 41[/u][/color]. ayetlerindeki hikmetleri anlamamıza yardımcı olmuştur.

Allah'ın ayette bildirdiği yeryüzünün çevresinden eksilmesi, Kuran'da bildirilen bir başka bilimsel gerçeğe daha işaret olarak yorumlanabilir. Kendi ekseni etrafında dönen Dünya'nın, dönmesinden kaynaklanan geoit bir şekle sahip olduğu son asırlarda kabul görmüş bir gerçektir.



Yapılan araştırmalarda, dönmeden kaynaklanan kuvvetle Dünya'nın ekvator çevresi genişlerken, uç noktalardan yani kutuplardan basıklaştığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca Dünya'nın dönme hareketi devam eden bir süreç olduğu için, bu değişim de halen devam etmektedir. Nitekim [color:ab03=navy][u]Rad Suresi'nin 41.[/u][/color] ayetinde "eksiltiyoruz" olarak çevrilen "nenkusu" ifadesi, eksiltme eyleminin halen devam etmekte olduğunu da göstermektedir.

Yerçekimi kuvveti, Dünya gibi gök cisimlerini küresel şekillerde biçimlendirmiştir. Ancak bu şekil tam bir küre değildir, kutuplardan hafifçe düzleşmiş ve ekvatordan daha şişkinleşmiş bir şekildir. NASA'nın verilerine göre, Dünya'nın ekvator yarıçapı 6.378.1 km iken, kutuplardan yarıçapı 6.356.8 km'dir. Bu fark yaklaşık 0.3%'lük bir fark oluşturmaktadır.

Dünya'nın şekli ile ilgili bu model ilk olarak 1687'de Isaac Newton tarafından öne sürülmüştür. Ayetlerde yaklaşık 1400 sene evvel işaret edilen bu durum, Kuran'ın bir başka bilimsel mucizesidir. [/size][/color][/i][/b]

[center][img(217px,308px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/ayetler10.jpg[/img][/center]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:48

[b][i][size=18][color:cf08=darkred]YARILAN YERYÜZÜ[/color][/size][/i][/b]



[b][i][color:cf08=navy]Dönüşlü olan göğe andolsun. Yarılan yere de. [u](Tarık Suresi, 11-12)[/u][/color][/i][/b]


[b][i][size=18][color:cf08=black]Yukarıdaki ayette geçen Arapça "sad'a" kelimesi Türkçede "çatlama, yarılma, ayrılma" anlamlarına gelmektedir. Allah'ın yerin yarılması üzerine yemin etmesi, Kuran'ın diğer bilimsel mucizelerinde olduğu gibi burada da dikkat çekici bir duruma işaret etmektedir.[/color][/size][/i][/b]


[center][img(273px,109px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yeryuzu.jpg[/img][/center]
[i][size=18][center]Yukarıdaki temsili resimlerde yeryüzünün kırıklı yapısı görülmektedir. Yer kabuğunun altındaki magma tabakası, bu kırıklı yapı sayesinde dışarıya çıkış imkanı bulur; böylece yeryüzünün ısısı önemli ölçüde azalmış olur.[/center]
[/size][/i]



[b][i][size=18][color:cf08=black]
1945-46 yıllarında, bilim adamları mineral kaynaklarını araştırmak için ilk kez deniz ve okyanusların diplerine indiler. Araştırmalarında dikkati çeken en önemli noktalardan biri Dünya'nın kırıklı yapısı oldu. Dünya'nın dış yüzeyindeki kayalık tabaka; kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu olup, on binlerce kilometre uzunluğunda çok sayıda geniş çatlak (fay) ile yarılmıştı. Ayrıca bilim adamları 100-150 km derinde, denizlerin ve okyanusların altında erimiş magmanın bulunduğunu fark ettiler.

İşte bu kırık ve çatlaklar nedeniyle, denizlerin ortasında yer alan dağlardan dışarı lavlar akar. Yeryüzünün bu kırıklı yapısı sayesinde, önemli miktarda ısı dışarı atılır ve erimiş kayaların büyük bir kısmı okyanuslardaki tepeleri oluşturur. Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren bu yapısı olmasaydı, Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu. 41
Kuşkusuz tespit edilmesi böylesine teknoloji gerektiren bir bilginin, 1400 sene evvel haber verilmiş olması Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biridir.[/color][/size][/i][/b]


[center][img(295px,205px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/volkan.jpg[/img][/center]
[i][size=18]
[center]Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren yapısı olmasaydı, Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu.[/center]
[/size][/i]
[img]http://www.forumezi.org/images/misc/forumezi.org_PayLasimda_KaLiTe_Mp3Ler_FilmLer_Diziler_.gif[/img]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:51

[b][i][color:a35c=darkred][size=18]YAYILAN YERYÜZÜ[/size][/color][/i][/b]


[b][i][color:a35c=navy]Ve [u]O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır[/u]. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. [u](Rad Suresi, 3)[/u][/color][/i][/b]

[b][i][size=18][color:a35c=black]
Yukarıdaki ayette "yayıp uzatan" olarak çevrilen Arapça "medde elarda" ifadesi, "kaplattı, yaydı, esnetti, çekip uzattı, sündürdü, genişletti, açtı, döşedi" gibi anlamlara gelmektedir. Ayette dağların ve ırmakların oluşumundan bahsedilirken, yeryüzü ile ilgili bu kelimenin kullanılması son derece hikmetlidir. Çünkü yeryüzünün oluşumu ile ilgili bilimsel açıklamalara baktığımızda, dağların ve nehirlerin, yeryüzünün esnetilerek genişletildiği esnada şekillendiği bilgisi karşımıza çıkar.

Günümüz bilimi, Dünya yüzeyinin eski dönemlerde günümüzden farklı bir görünüme sahip olduğunu kabul etmektedir. Ünlü Alman bilim adamı Alfred Lothar Wegener, 1915'te Die Entstehung der Kontinente und Ozeane (Kıtaların ve Okyanusların Kökeni) adlı kitabında, başlangıçta tüm kıtaların dev bir kara parçası halinde birleşik olduğunu öne sürmüştür. Sonraki yıllarda bu büyük kara parçasını, "tüm kıtalar" anlamına gelen Latince Pangaea olarak adlandırmıştır.i Alfred Wegener'in 1912'de ortaya attığı "kıtasal sürüklenme" teorisine göre ise, Atlantik Okyanusu'nun iki yanındaki kıtalar birbirinden ayrılmaya devam etmektedir. Bu teori levha tektoniği (tabaka tektoniği) olarak bilinen bilim dalının gelişmesiyle, günümüzde şu şekilde son halini almıştır: Kıtalar okyanus yüzeyinde sürüklenerek birbirlerinden ayrılmıyorlar. Ancak kıtalarla birlikte okyanus tabanı da "astenosfer" ya da "üst manto" denilen yüksek ısı ve basınç altındaki sıvı magma katmanın üzerinde yüzerler. Dolayısıyla Dünya'nın dışta gözüken karasal kıtaları yanı sıra denizin altındaki yerkabuğu da hareket halindedir.ii

Kıtaları taşıyan levhaların, gerilerek genişleme, yayılma, uzama, esneme olarak tarif edilen hareketi nedeniyle, günümüzde kıtalar yılda yaklaşık 3 cm kadar birbirlerinden uzaklaşmaktadır.iii Deniz tabanında meydana gelen en belirgin genişleme ise, Arabistan ve Afrika arasındaki okyanus zemininde gerçekleşir ve iki kıta diğer kıtasal levhalardan üç ya da dört kat daha hızlı olarak birbirinden uzaklaşmaktadır. Genişlemenin deniz tabanında değil de, karalarda gerçekleşmesi halinde ise, Doğu Afrika-Arabistan bölgelerindeki Büyük Derin Vadi (The Great Rift Valley) gibi giderek genişleyen vadiler oluşur.

Büyük Derin Vadi, kuzeyde Suriye'den Doğu Afrika'daki Mozambik'in ortalarına kadar uzanan yaklaşık 6.000 km'lik geniş bir coğrafi ve jeolojik oluşumdur. Vadinin genişliği 30-100 km arasında değişir ve derinliği ise birkaç bin metre kadardır.iv Bu derin vadi, milyonlarca yıllık süreçler sonrasında Afrika ve Arap Yarımadası topraklarının birbirinden ayrılmasıyla, Kilimanjaro ve Kenya Dağı gibi büyük oluşumları meydana getirmiştir. Vadinin doğudaki kısmı ise Ürdün Nehri, Ölü Deniz ve Akabe Körfezinden oluşur. Kızıl Deniz ve Kenya'daki bazı göller boyunca güneye doğru uzanır. Bu göllerin çoğu deniz seviyesinin altında derin göllerdir.v

Yeryüzünün "yayılması" nedeniyle sadece dağların yükselmediği, aynı zamanda belli başlı nehir yataklarının da oluştuğu The Expanded Earth (Yayılan Dünya) adlı kitapta şöyle aktarılmaktadır:

Her halikarda en şiddetli basınç yeryüzünün başlıca nehirleri bölgesinde gerçekleşir. Bu gelişme sonucunda [u]başlıca nehir yataklarının rastgele erozyonlarla değil, bu genişlemenin sonucu olduğu görülmektedir.[/u] Kıtalar genişlemekte olan bir yüzeye sabitlendikleri için, [u]bu genişlemenin kara parçalarını yaydığı ve en fazla gerilimin oluştuğu noktalarda kırılarak, nehirleri oluşturduğu sonucuna varılabilir.[/u]

Utah Jeolojik Araştırma merkezinin açıklamalarında ise Amerika kıtası ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

Ovalık ve [u]çöküntü bölgeleri, yeryüzü kabuğunun doğu-batı yönünde genişlemesi nedeniyle[/u] son 10 ile 20 milyon yıldır oluşmaktadır. Bu esneme hareketi nedeniyle bir gerilim meydana gelir; yavaş ve sürekli bir hareket ya da bir fay hattı boyunca oluşan ani hareketler (yerkabuğunda bir çatlama) sonucunda bu gerilim salıverilir ve depremler meydana gelir. Bir deprem sırasında dağlar yükselirken, [u]vadiler ise fay hatları boyunca derinleşirler. Bu yayılma-esneme hareketi bugün de devam etmektedir[/u].vi

Yeryüzünün genişlemesi, yayılması gibi tespitler ancak günümüz bilim dallarının kapsamlı araştırmaları ve ortak verileri sonucunda şekillenebilmektedir. Örneğin 20. yüzyıl teknolojisi olan uydulardan çekilen fotoğraflar, kıtaların geçmişte birbirlerini tamamlayan parçalar olduğu görüşünü tasdik etmiştir. Yapılan hassas ölçümler ise yerkabuğundaki genişlemenin yavaş ama belli bir oranda devam ettiğini ortaya koymaktadır. Kimsenin kıtalar çapında bir tespit yapamayacağı bir dönemde, üstelik milyonlarca yıllık süreçler içinde meydana gelen oluşumlarla ilgili öz bilgilerin varlığı, Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. 14 asır öncesinde yeryüzünün oluşumu ile ilgili böylesine derin ilmi bir bilginin geçmesi, Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir.[/color][/size][/i][/b]



[center][img(221px,165px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/bilimsel_mucizeler_99_clip_image002.jpg[/img]
[i][size=18]Uzaydan çekilmiş bu fotoğrafta Sina Yarımadasının doğusundaki Akabe Körfezi ve batısındaki Süveyş Kanalı görülmektedir. Sina Yarımadası, Ölü Deniz ve Ürdün Nehri, Büyük Derin Vadi'nin kuzey kesimini oluşturmaktadır.vii[/size][/i]




[img(341px,171px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/bilimsel_mucizeler_99_clip_image004.jpg[/img][/center]
[b][i][center]Yukarıda yaklaşık 300 milyon yıl önce kıtaların tek bir parça -Pangaea- olduğu döneme ait canlandırma bir resim görülmektedir.viii[/center]
[/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:53

[b][i][size=18][color:0ff9=darkred]DEMİRDEKİ SIR[/color][/size][/i][/b]



[b][i][size=18][color:0ff9=black]
Demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran'ın "Hadid", yani "Demir" adlı suresinde şöyle buyrulur:
[b][i][color:0ff9=navy]
... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... [u](Hadid Suresi, 25)[/u][/color][/i][/b]

[img(158px,112px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/demirkulce.jpg[/img]
[i][size=18]Demir külçesi[/size][/i]

Demir dünya üzerinde üçüncü en yaygın elementtir ve yerkabuğunun yüzde beşini oluşturur. Demir elementi, Dünya'da bu kadar fazla miktarda bulunmasına karşın, demirin oluşumu Dünya dışında gerçekleşmiştir. Modern astronomik bulgular, Dünya'daki demir madeninin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur.42

Hadid Suresi'nin 25. ayetinde demir için kullanılan "enzelna" yani "indirme" kelimesi, mecazi olarak insanların hizmetine verilme anlamında düşünülebilir. Fakat kelimenin, yağmur ve güneş ışınları için kullanılan "gökten fiziksel olarak indirme" şeklindeki gerçek anlamı dikkate alındığında, ayetin yukarıda ifade ettiğimiz bu önemli bilimsel gerçeğe işaret ettiği görülmektedir.

Sadece Dünya'daki değil, tüm Güneş Sistemi'ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü Güneş'in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir. Güneş'in 6000 °C'lık bir yüzey ısısı ve 20 milyon °C'lik bir çekirdek ısısı vardır. Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur. 43

Bilimsel bir kaynakta bu konu ile ilgili olarak şu bilgiler yer almaktadır:

Daha yaşlı Süpernova olaylarını gösteren deliller de vardır: Deniz tabanında biriken demir-60 yaklaşık 5 milyon yıl önce Güneş'ten 90 ışık yılı uzaklıkta meydana gelen bir Süpernova patlamasının delili olarak yorumlanmıştır. Süpernova patlamasında oluşan demir-60, 1.5 milyon yıl yarılanma ömrü olan radyoaktif bir izotoptur. Dünya'nın yer altı katmanlarında bulunan demir-60 izotopu, yakın uzayda bulunan elementlerin nükleosentez geçirip, önce Dünya atmosferine oradan da yer altı katmanlarına saplanması sonucu oluşmuştur.44
Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi demir madeni Dünya'da oluşmamış, Süpernovalardan taşınarak, aynı ayette bildirildiği şekilde "indirilmiştir". Bu bilginin Kuran'ın indirilmiş olduğu 7. yüzyılda bilimsel olarak tespit edilemeyeceği ise açıktır. Ancak bu gerçek, herşeyi sonsuz bilgisiyle kuşatan Allah'ın sözü olan Kuran'da yer almaktadır.

Günümüz astronomi bilgileri bize diğer elementlerin de Dünya'nın dışında oluştuğunu göstermektedir. Ayetteki "demiri de indirdik" ifadesinde geçen "de" vurgusu bu gerçeğe dikkat çekiyor olabilir. Ancak ayette, demire özellikle dikkat çekilmesi ise, 20. yüzyılın sonlarında elde edilen bilgiler dikkate alındığında son derece düşündürücüdür. Ünlü mikrobiyolog Micheal Denton, Nature's Destiny (Doğa'nın Kaderi) adlı kitabında demirin önemini şu sözleriyle vurgulamıştır:

Tüm metaller içinde demirden daha çok hayati önem taşıyanı yoktur. Bir yıldızın çekirdeğinde demirin birikmesi süpernova patlamasını tetikler ve böylece hayat için gerekli olan atomların tüm evrene yayılmasına imkan verir. Demir atomlarının Dünya'nın ilk aşamalarında çekirdekte oluşturduğu yerçekimiyle üretilen ısı, Dünya'nın başlangıçtaki kimyasal farklılıklarına neden olmuş ve atmosferin oluşumu ile sonuçta hidrosferin meydana gelmesini sağlamıştır. Dünya'nın merkezinde bulunan erimiş demir, dev bir mıknatıs görevi yapar ve dünyanın manyetik alanını oluşturur. Bu alan sayesinde Dünya'nın yüzeyini yüksek enerjili yıkıcı kozmik radyasyondan koruyan Van Allen radyasyon kuşakları oluşur ve hayati önem taşıyan ozon tabakasını kozmik ışın yıkımından korur.

Demir atomu olmaksızın evrende karbona bağlı yaşam olması mümkün olmazdı; süpernovalar olmaz, Dünya'nın ilk dönemlerinde ısınması gerçekleşmez, atmosfer ya da hidrosfer olmazdı. Koruyucu manyetik alan olmaz, Van Allen radyasyon kuşakları oluşmaz, ozon tabakası olmaz, (insan kanında) hemoglobini meydana getirecek hiçbir metal bulunmaz, oksijenin reaktifliğini yatıştıracak metal oluşmaz ve oksidasyona dayanan bir metabolizma meydana gelmezdi.

Hayat ve demir ile kanın kırmızı rengiyle uzaktaki bir yıldızın ölümü arasındaki bu gizemli ve yakın ilişki sadece metallerin biyoloji açısından önemli olduğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda evrenin biyolojik yönden önemini vurgular.
[/color][/size][/i][/b]



[center]
[img(362px,195px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/demir.jpg[/img][/center]
[i][size=18][center]El-Hadid Suresi Kuran'ın 57. suresidir, El-Hadid kelimesinin Arapça'daki sayısal değeri ise 57'dir. Sadece "hadid" kelimesinin sayısal değeri 26'dır. Yandaki periyodik cetvelde de görüldüğü gibi 26 sayısı demirin atom numarasıdır. Üstün kudret sahibi olan Allah, Hadid Suresi'nde indirdiği ayetle hem demirin nasıl oluştuğuna dikkat çekmekte hem de ayetin içerdiği matematiksel şifreler ile bilimsel bir mucizeyi bize göstermektedir.[/center]
[/size][/i]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:54

[b][i][size=18][color:9dcb=darkred]PETROLÜN OLUŞUMU[/color][/size][/i][/b]


[b][i][color:9dcb=navy][size=18]
Rabbinin Yüce ismini tesbih et, ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi', takdir etti, böylece yol gösterdi, 'yemyeşil-otlağı' çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. [u](A'la Suresi, 1-5)[/u][/size][/color][/i][/b]




[img(260px,235px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/platform.jpg[/img]



[b][i][size=18][color:9dcb=black]Bilindiği gibi petrol, denizlerdeki bitki ve hayvanların çürüdükten sonraki kalıntılarından oluşur. Bu kalıntılar deniz yatağında milyonlarca yıl boyunca çürüdükten sonra, geriye yalnızca yağlı maddeler kalır. Çamur ve büyük kaya katmanları altında kalan yağlı maddeler de petrol ve gaza dönüşür. Yerkabuğundaki hareketlenmeler bazen denizlerin kara parçaları haline gelmesine ve petrol içeren kayaların binlerce metre derine gömülmesine yol açar. Oluşan petrol de bazen kaya tabakalarındaki gözeneklerden sızarak kilometrelerce derinden yüzeye çıkar ve burada buharlaşarak (gaz haline dönüşerek) geriye zift birikintisi bırakır.

Ala Suresi'nin ilk dört ayetinde dikkat çeken üç husus petrolün oluşum aşamalarıyla son derece parelellik içindedir. Öncelikle otlak, kır, çayır anlamlarına gelen "elmer'a" ifadesi ile petrolün oluşumundaki organik kökenli maddelere işaret olması son derece muhtemeldir. Ayette ikinci dikkat çekici kelime ise siyaha çalan yeşil, yeşile çalan siyah, karamsı, esmer, isli renkleri tarif etmek için kullanılan "ahva" kelimesidir. Bu kelime de yer altında biriken bitki atıklarının zaman içinde siyaha dönüşmesi olarak düşünülebilir. Çünkü bu kelimeler üçüncü bir kelime ile -"gusaen"le- desteklenmektedir. Kimi meallerde çer-çöp, süprüntü olarak çevrilen "gusaen" kelimesi, sel suyunun otları, çöpleri birbirine katarak sürükleyip getirdiği ve derelerin etrafına fırlattığı ot, çöp, yaprak ve köpük gibi karışım anlamına da gelmektedir. Bu kelime, içerdiği "kusma, istifrağ etme" anlamından ötürü kimi kaynaklarda "sel kusuğu" olarak tercüme edilmekte ve toprağın petrolü kusması olarak tarif edilmektedir. Nitekim petrolün oluşumu, ortaya çıkış şekli, köpüklü görünümü, rengi göz ününde bulundurulduğunda, ayetlerde kullanılan kelimelerin ne kadar hikmetli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Görüldüğü gibi ayetteki bitkinin kara ve akışkan bir sıvıya dönüşmesi petrolün oluşumu ile son derece benzerdir. Petrolün oluşumu hakkında bilgi sahibi olunmadığı bir dönemde, böylesine uzun yılları kapsayan bir oluşumun tarif edilmesi, kuşkusuz Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun bir başka delilidir.[/color][/size][/i][/b]
[img]http://www.forumezi.org/images/misc/forumezi.org_PayLasimda_KaLiTe_Mp3Ler_FilmLer_Diziler_.gif[/img]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:56

[b][i][size=18][color:5345=#8b0000]ZAMANIN GÖRECELİĞİ



[/color][/i][/b][b][color:5345=black][i]Zamanın göreceliği konusu bugün ispatlanmış bilimsel bir gerçektir. Ancak bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein'ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama ünlü bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. Daha evvel hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.

Tek bir istisnayla; Kuran'da, zamanın izafi olduğunu gösteren bilgiler veriliyordu. Bu konuyla ilgili bazı ayetleri şöyle sıralayabiliriz:

[/i][/b][b][i][color:5345=navy]... Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. [u](Hac Suresi, 47)[/u]

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. [u](Secde Suresi, 5)[/u]

Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. [u](Mearic Suresi, 4)[/u][/color]

610 yılında indirilmeye başlanan Kuran'da böylesine açık bir şekilde zamanın göreceliğinden bahsediliyor olması, onun İlahi bir kitap olduğunun bir başka delilidir.[/size][/i][/b][/color]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 10:59

[b][i][size=18][color:5060=darkred]ALTI GÜNDE YARATILIŞ[/color][/i][/b]



[b][i][color:5060=navy]Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır… [u](Araf Suresi, 54)[/u][/color][/i][/b]

[b][i]Kuran ile modern bilim arasındaki uyumun bir örneği, evrenin yaşı konusudur: Kozmologlar evrenin yaşını 16-17 milyar yıl olarak hesaplamışlardır. Kuran'da ise tüm evrenin 6 günde yaratıldığı açıklanmaktadır. İlk bakışta farklı gibi görünen bu zaman dilimleri arasında aslında çok şaşırtıcı bir uyum vardır. Gerçekte, evrenin yaşı ile ilgili elimizde bulunan bu iki rakamın her ikisi de doğrudur. Yani evren, Kuran'da bildirildiği gibi 6 günde yaratılmıştır ve bu süre bizim zamanı algıladığımız şekliyle 16-17 milyar yıla karşılık gelmektedir.

1915 yılında Einstein, zamanın göreceli olduğunu, mekana, seyahat eden kişinin süratine ve o andaki yerçekimi kuvvetine bağlı olarak zamanın akış katsayısının da değiştiğini öne sürmüştür. Kuran'da 7 farklı ayette bildirilen evrenin yaratılış süresinin, zamanın akış katsayısındaki bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda bilim adamlarının tahminleri ile büyük bir paralellik içinde olduğu görülür. Kuran'da bildirilen 6 günlük süreyi, 6 devre olarak da düşünebiliriz. Çünkü zamanın göreceliği dikkate alındığında, "gün" sadece bugünkü koşullarıyla, Dünya üzerinde algılanan 24 saatlik bir zaman dilimini ifade etmektedir. Ancak evrenin bir başka yerinde, bir başka zamanda ve koşulda, "gün" çok daha uzun sürelik bir zaman dilimidir. Nitekim bu ayetlerde (Secde Suresi, 4; Yunus Suresi, 3; Hud Suresi, 7; Furkan Suresi, 59; Hadid Suresi, 4; Kaf Suresi, 38; Araf Suresi, 54) geçen 6 gün (sitteti eyyamin) ifadesindeki "eyyamin" kelimesi, "günler" anlamının yanı sıra "çağ, devir, an, müddet" anlamlarına da gelmektedir.

Evrenin ilk dönemlerinde, zaman bugün alışık olduğumuz akış hızından çok çok daha hızlı akmıştır. Bunun nedeni şudur: Big Bang anında evren çok küçük bir noktaya sıkıştırılmıştı. Bu büyük patlama anından bu yana evrenin genişlemesi ve evrenin hacminin gerilmesi, evrenin sınırlarını milyarlarca ışık yılı uzağa taşıdı. Nitekim Big Bang'den bu yana uzayın geriliyor olmasının evren saatinin üzerinde çok önemli sonuçları oldu. [/i][/b]



[img(335px,261px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/ayetler2.jpg[/img]




[b][i]Big Bang anındaki enerji, evrensel saatin zaman akış hızını milyon kere milyon (1012) defa yavaşlatmıştır. Evren yaratıldığında, evrensel zamanın akış katsayısı -bugün algılandığı şekliyle- milyon kere milyon kat kadar daha büyüktü, yani zaman daha hızlı akmaktaydı. Dolayısıyla biz [color:5060=blue][u]Dünya'da milyon kere milyon dakikayı yaşadığımız esnada, evrensel saat için yalnızca bir dakika geçmiş olur. [/u][/color]

6 günlük zaman dilimi, zamanın göreceliği dikkate alınarak hesaplandığında, 6 milyon kere milyon (trilyon) güne denk gelmektedir. Çünkü evrensel saat, Dünya'daki saatin akış hızından milyon kere milyon daha hızlı akmaktadır. 6 trilyon günün karşılık geldiği yıl sayısı, yaklaşık olarak 16,427 milyardır. Bu rakam günümüzde evrenin tahmin edilen yaş aralığındadır.

6.000.000.000.000 gün / 365,25 = 16.427.104.723 yıl

Diğer yandan yaratılışın 6 gününün her biri -bizim zaman algımızla- birbirlerinden farklı zamanlara karşılık gelmektedir. Bunun sebebi zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalmasıdır. Big Bang'den itibaren evrenin büyüklüğü her ikiye katlandığında, zamanın akış katsayısı yarıya düşmüştür. Evren büyüdükçe, evrenin ikiye katlanma hızı da gittikçe artan bir şekilde yavaşladı. Bu genişleme oranı, Fiziksel Kozmolojinin Temelleri adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçektir. Yaratılışın her gününü, Dünya zamanıyla hesapladığımızda karşımıza aşağıdaki durum çıkar:

* Zamanın başladığı andan itibaren bakıldığında, yaratılışın 1. günü (1. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu süre, bizim zamanı Dünya'da algıladığımız şekliyle 8 milyar yıla eşittir.
* Yaratılışın 2. günü (2. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu, bizim algılarımızla bir önceki günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 4 milyar yıl.
* 3. gün (3. devre) ise yine bir önceki gün olan 2. günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 2 milyar yıl.
* 4. gün (4. devre) 1 milyar yıl,
* 5. gün (5. devre) 500 milyon yıl,
* ve 6. gün (6. devre) 250 milyon yıl sürmüştür.

* Sonuç: Y[color:5060=blue][u]aratılışın 6 günü, yani 6 devresi, Dünya zamanı türünden toplandığı zaman, 15 milyar 750 milyon yıl bulunur. Bu rakam günümüzdeki tahminlerle büyük bir paralellik içindedir.[/u][/color]

Bu sonuç 21. yüzyıl biliminin ortaya koyduğu gerçeklerdir. Bilim, 1400 yıl önce Kuran'da haber verilmiş bir gerçeği bir kere daha tasdik etmektedir. Kuran ve bilim arasındaki bu uyum, Kuran'ın, herşeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi olduğunun mucizevi kanıtlarından biridir. [/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:00

[b][i][size=18][color:7ee2=darkred]KADER GERÇEĞİ[/color][/i][/b]


[b][i][color:7ee2=navy]
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. [u](İnsan Suresi, 30)[/u][/color][/i][/b]
[b][i]
California Üniversitesi nörofizyologlarından Prof. Benjamin Libet, 1973 yılında yaptığı deneyler sonucunda tüm kararlarımızın, seçimlerimizin önceden belirlendiğini, bilincin ise herşey olup bittikten yarım saniye sonra devreye girdiğini ortaya koymuştur. Bu durum diğer nörofizyologlarca da, hep geçmişte yaşadığımız ve bilincimizin tüm yaşananları yarım saniye sonra gösteren bir "monitör" gibi olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.48

Dolayısıyla algıladığımız deneyimlerin hiçbiri gerçek zamanda değildir, fakat gerçek olaylardan yarım saniye kadar gecikmelidir. Benjamin Libet, çalışmalarını beyin ameliyatlarının narkoz verilmeden, yani hastanın bilinci tamamen yerindeyken yapılabilmesinden yararlanarak gerçekleştirmiştir. Libet, deneklerin beyinlerini düşük elektrik akımlarıyla uyararak, ellerine dokunulduğu algısı oluştururken, denekler bu "dokunuşu" neredeyse yarım saniye önce hissettiklerini söylüyorlar. Benjamin Libet yaptığı ölçümler sonucunda şöyle bir sonuca varmıştır: Normalde tüm algılar beyne iletiliyor. Burada bilinçaltında değerlendirilip yorumlanırken, ben(lik) hiçbir şeyin farkında değil. Zihnimizde canlanan, yani farkına varabildiğimiz bilgilerse epeyce uzun bir gecikmeden sonra, kortekse -bilincin bulunduğu bölgeye- gönderiliyor.49



[center][img(180px,210px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/beyin.jpg[/img][/center]

Ortaya çıkan sonucu şöyle özetlemek mümkündür: [color:7ee2=blue][u]Bir kas hareketini gerçekleştirme kararı, bu kararın şuuruna varmadan önce gerçekleşir[/u][/color]. Her zaman nörolojik ya da algısal bir süreç ile, bizim onu temsil eden düşüncenin, hissin, algının ya da hareketin şuurunda olmamız arasında bir gecikme vardır. Diğer bir deyişle, biz ancak bir karar zaten alındıktan sonra o kararın şuurunda olabiliriz.

Prof. Benjamin Libet'in deneylerinde bu gecikme 350 milisaniye ile 500 milisaniye arasında değişmektedir, fakat ortaya çıkan sonuç bu rakamlardaki kesinliğe bağlı değildir. Çünkü Libet'e göre bu gecikme olduğu sürece -ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, bir saat ya da bir mikro saniye olması fark etmeksizin- bizim maddesel olan şu anı yaşamamız, her zaman geçmiştedir. Bu her düşüncenin, duygunun, algının ya da hareketin, biz şuuruna varmadan önce gerçekleştiğini gösterir ki, bu da geleceğin tamamıyla bizim kontrolümüz dışında olduğunu ispatlamaktadır.50

Prof. Benjamin Libet, diğer bazı deneylerinde parmaklarını ne zaman hareket ettireceklerinin seçimini deneklere bırakmıştır. Parmaklarını hareket ettirme anı beyinlerinden izlenen deneklerin bu kararı almadan evvel, ilgili beyin hücrelerinin faaliyete geçtiği görülmüştür. Diğer bir deyişle kişiye "yap" emri gelmekte, hareketi yapmak üzere beyin hazırlanmaktadır; kişi ise ancak 0,5 saniye sonra bunun bilincine varmaktadır. Bir hareketi yapmaya karar verip de sonra yapmakta değildir, kendisi için önceden belirlenen hareketleri yapmaktadır. Fakat beyin, bir zaman ayarlaması yaparak insanın aslında geçmişte yaşadığı hissini ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla şu an dediğimizde, geçmişte belirlenmiş bir olayı yaşıyoruz. Görüldüğü gibi bu çalışmalar, İnsan Suresi'nin 30. ayetinde bildirildiği gibi, herşeyin Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini tasdik etmektedir. [/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:02

[b][i][size=16][color:affb=darkred]YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER[/color]




[color:affb=navy]Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir. [u](Yasin Suresi, 36)[/u][/color]

[/i][/b][b][i]Erkeklik–dişilik, "çift" kavramının bir karşılığı olmakla birlikte, ayette bahsedilen "bilmedikleri nice şeylerden" ifadesi daha geniş bir anlam içermektedir. Nitekim günümüzde ayetin işaret ettiği anlamlardan biri ile karşılaşmaktayız. Maddenin çiftler halinde yaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilim adamı Paul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazanmıştır. "Parité" adı verilen bu buluş, maddenin anti-madde denilen bir çifti olduğunu ortaya koymuştur. Antimadde, maddenin tersi özellikler taşır. Örneğin maddenin tersine antimaddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür. Bu gerçek bilimsel bir kaynakta şöyle ifade edilmektedir:

... Her parçacığın zıt yükte bir antiparçacığı vardır. Kararsızlık ilişkisi bize bu çiftlerin varoluşu ve yokoluşunun her yerde ve her zaman aynı anda oluştuğunu göstermektedir.





[img(344px,309px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/antimadde.jpg[/img]






[/i][/b][b][i]Yaratılıştaki çiftlere bir diğer örnek de bitkilerdir. Botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir.52 Halbuki bitkilerin çiftler halinde yaratıldığı Kuran'da 1400 sene önce aşağıdaki ayetlerle açıkça bildirilmiştir:

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)

"Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık." (Taha Suresi, 53)

Aynı şekilde meyveler de dişi ve erkek olarak farklı yapılara sahiptirler. Kuran'da bu bilgi Rad Suresi'nin 3. ayetinde ifade edilmektedir:

O'dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar var etti, orada her meyveden iki çift (erkek-dişi) yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örter. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ayetler vardır. (Rad Suresi, 3)

Ayette "çift" olarak çevrilen "zevceyni" kelimesi, Arapçada "eş" manasında kullanılan "zevc" kelimesinden gelmektedir. Bilindiği gibi olgunlaşan bitkilerin ürünlerinin son şekli meyveleridir. Meyveden önceki aşama ise çiçektir. Çiçeklerin de erkeklik ve dişilik organları bulunmaktadır. Çiçeğe polen taşınarak döllenme gerçekleştiğinde -erkek ve dişi üreme hücreleri birleştiğinde- meyve vermeye başlar. Zaman içerisinde meyve olgunlaşır ve tohum dökmeye başlar. Bu gerçek -meyvelerde farklı cinsiyetlere ait özellikler olduğu- Kuran'da işaret edilen bir başka bilimsel bilgidir. [/size][/i][/b]

[b][i][img]http://www.forumezi.org/images/misc/forumezi.org_PayLasimda_KaLiTe_Mp3Ler_FilmLer_Diziler_.gif[/img] [/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:04

[b][i][color:c05a=darkred][size=16]ATOM ALTI PARÇACIKLARI[/color][/i][/b]


[img(148px,124px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/7b.jpg[/img][b][i]Yunan filozofu Demokritos'un ünlü atom teorisini geliştirmesinin ardından, insanlar maddenin atom adı verilen çok küçük, parçalanamayan ve yok edilemeyen parçacıklardan oluştuğuna inanıyorlardı. Ancak bilim ve teknoloji alanlarındaki gelişmeler atomlarla ilgili bu bilgileri çürüttü. Günümüzde ise modern bilim, maddenin en küçük birimi olarak bilinen atomun da parçalara ayrılabileceğini ortaya koymuştur. Henüz geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan bu gerçek, Kuran'da bundan 1400 yıl öncesinde insanlara haber verilmiştir:

[b][i][color:c05a=navy]... Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." [/color][/i][/b][u][color:c05a=navy](Sebe' Suresi, 3)[/color][/u][/i][/b]


[b][i][color:c05a=navy]... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. [u](Yunus Suresi, 61)[/u][/color][/i][/b][img(329px,307px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/atomlar.jpg[/img]

[b][i]Dikkat edilirse yukarıdaki ayetlerde "zerre"den ve bundan daha da küçük parçalardan söz edilmektedir. Arap dilinde kullanılan "zerre" kelimesi, "insanların bildiği en küçük parçacık, toz, atom" anlamlarını taşımaktadır.

Günümüzden 20 yıl öncesine kadar, atomları oluşturan en küçük parçacıkların protonlar ve nötronlar oldukları sanılıyordu. Ancak çok yakın bir tarihte, atomun içinde bu parçacıkları oluşturan çok daha küçük parçacıkların var olduğu keşfedildi. Atomun içindeki "alt parçacıkları" ve onların kendilerine has hareketlerini incelemek üzere "Parçacık Fiziği" isimli bir fizik dalı ortaya çıktı. Parçacık fiziğinin yaptığı araştırmalar şu gerçeği açığa çıkardı: Atomu oluşturan proton ve nötronlar da aslında "kuark" adı verilen daha alt parçacıklardan oluşmaktadırlar. İnsan aklının kavrama sınırlarını aşan küçüklükteki protonu oluşturan kuarkların boyutu ise hayret vericidir: 10-18 (0,000000000000000001) metre.53

Bu konu ile ilgili dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise, zerre ile ilgili bu ayetlerde özellikle ağırlığa dikkat çekilmesidir. Ayette geçen "miskale zerretin" (zerre ağırlığınca) ifadesindeki, "miskal" kelimesi ağırlık anlamındadır. Nitekim atomu bölünebilir hale getiren proton, nötron ve elektron gibi parçaların, aynı zamanda atoma ağırlığını veren bileşikler olduğu keşfedilmiştir. Bu bakımdan "zerre"nin boyutlarına ya da başka bir özelliğine değil de, ağırlığına dikkat çekilmesi Kuran'ın ayrı bir bilimsel mucizesidir.[color:c05a=#8b0000][/size][/color]
[/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:05

[b][i][size=16][color:8f14=darkred]KARADELİKLER[/color][/i][/b]
[b][i]

20. yüzyılda evrendeki gök cisimleri ile ilgili pek çok yeni keşif yapılmıştır. Günümüzde henüz yeni tanınan bu cisimlerden biri de karadeliklerdir. Karadelikler, yakıtı tükenen bir yıldızın kendi içine doğru büzülmesi ve en sonunda, yıldız yerine sınırsız yoğunlukta ve sıfır hacimde çok büyük bir çekim alanının ortaya çıkmasıyla oluşmaktadır. Karadeliği, yüzey yerçekimi oldukça güçlü olduğu ve ışık içinden kaçamadığı için, en büyük teleskoplarla bile göremeyiz. Ancak içine çöken yıldız bulunduğu yerin çevresine olan etkisiyle algılanabilir. Allah Vakıa Suresi'nde yıldızların yerleri üzerine yemin ederek bu konuya şöyle dikkat çekmiştir: [/i][/b]

[b][i][color:8f14=navy]Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. [u](Vakıa Suresi, 75-76)[/u][/color][/i][/b]




[img(408px,188px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/karadelik.jpg[/img]




[b][i]Karadelik" kavramı ilk kez 1767 yılında İngiliz bilim adamı John Michell tarafından ortaya atılmış ve "karadelik" ifadesi ise ilk kez, Amerikalı fizikçi John Archibald Wheeler tarafından 1969 yılında kullanılmıştır. Önceleri tüm yıldızları görebildiğimizi varsayarken, sonraki yıllarda uzayda ışıklarını göremediğimiz yıldızların da var oldukları anlaşılmıştır. Çünkü enerjisi tükenen bu yıldızların ışıkları da yok olmaktadır.

Karadelik, bir kütlenin, ışığın artık sızamayacağı kadar küçük bir alanda toplanmasıdır. Şiddetli çekim alanı, fotonları ve en hızlı parçacıkları dahi bu bölgede hapseder. Güneş'in 3 katı büyüklüğündeki kütleye sahip tipik bir yıldızın yanması ve patlaması sonucunda oluşan karadeliğin çapı sadece 20 km kadardır. Kara delikler "kara"dır, yani doğrudan gözlemlemek mümkün değildir. Kendilerini dolaylı olarak, diğer gök cisimlerine uyguladıkları yüksek çekim güçleriyle belli ederler. Aşağıdaki ayette de kıyamet günü tasvirlerinin yanı sıra, bir yönüyle de karadeliklerle ilgili bu bilimsel bulguya işaret ediliyor olabilir:
[b][i][color:8f14=navy]
Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman, [u](Mürselat Suresi, Cool[/u][/color][/i][/b]

Ayrıca büyük kütleye sahip yıldızlar uzayda bükülmeye sebep olurlar. Fakat karadelikler sadece uzayda bükülmeye sebep olmaz, aynı zamanda astrofizikçilerin ifadesiyle uzayı delip geçerler. Bu sönmüş yıldızların, karadelikler olarak adlandırılmalarının nedeni de budur. Tarık Suresi'nin üçüncü ayetinde ise "delen yıldız"dan söz edilmektedir:

[b][i][color:8f14=navy]Göğe ve Tarık'a andolsun, Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir? (Karanlığı) Delen yıldızdır. [u](Tarık Suresi, 1-3)[/u][/color][/i][/b]

Ayetin Arapçasında "delik" anlamına gelen "sakb" kelime kökünden, "delik açan, delen ve delip geçen" anlamlarına gelen "essakibu" ifadesi kullanılmaktadır. Karadelikleri tarif eden bilimsel yayınlarda ise "delik açmak, delmek" anlamlarına gelen İngilizce "puncture" kelimesi kullanılmaktadır. Karadeliklerin özelliğini ifade etmek için Kuran'da kullanılan bu kelime son derece hikmetlidir. Ayette yıldızlarla ilgili bu bilgiye de dikkat çekilmiş olması, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ispatlayan bir diğer önemli bilgidir. [/i][/b]
[img]http://www.forumezi.org/images/misc/forumezi.org_PayLasimda_KaLiTe_Mp3Ler_FilmLer_Diziler_.gif[/img][b][i][/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:07

[b][i][size=16][color:7cc0=darkred]VURUŞLU YILDIZLAR: PULSARLAR[/color][/i][/b]



[b][i][color:7cc0=navy]Göğe ve Tarık'a andolsun, Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir? (Karanlığı) Delen yıldızdır. [u](Tarık Suresi, 1-3)[/u][/color][/i][/b]
[b][i]
Kuran'ın 86. suresi olan "Tarık", "tark" kökünden türeyen bir kelimedir. Kelimenin asıl manası, bir ses işitilecek şekilde şiddetle vurmak, çarpmak anlamlarına gelir. Kelimenin en temel anlamı olan, "vuruş", "şiddetle vuran" anlamları dikkate alındığında, bu surede çok önemli bir bilimsel gerçeğe dikkat çekildiği görülecektir. Bu bilgiye değinmeden evvel ayette bu yıldızları tarif eden diğer kelimeler şöyledir:

Yukarıdaki ayette geçen "ettariki" ifadesi, geceyi delen, karanlığı delen yıldız, gece doğan, delip geçen, vuran, döven, çalan, keskin yıldız anlamlarına gelir. Ayrıca ayette geçen "vav" ifadesi ile yemin edilerek, yemin edilen şeylerin -göğün ve Tarık'ın- önemine dikkat çekilmektedir.

Jocelyn Bell Burnell, 1967 yılında İngiltere Cambridge Üniversitesi'nde yaptığı araştırmalar esnasında, düzenli bir radyo sinyali yakalamıştı. Ancak o döneme kadar kalp çarpmasındaki gibi düzenli vuruşların kaynağı olabilecek bir gök cismi bilinmiyordu. Fakat 1967 yılında astronomlar, kendi ekseni etrafında dönen çekirdekteki madde yoğunlaştıkça yıldızın manyetik alanının da yoğunlaştığını ve böylece yıldızın kutuplarında Dünya'nın manyetik alanından 1 trilyon kat daha fazla kuvvet oluştuğunu belirlediler. Bu derece hızla dönen ve bu kadar güçlü bir manyetik alana sahip bir nesnenin, yıldızın her dönüşünde, koni şeklinde seyreden çok güçlü radyo dalgalarının oluşturduğu bir ışın yaydığını fark ettiler. Bir süre sonra söz konusu sinyallerin kaynağının, nötron yıldızlarının çok büyük bir hızda dönmeleri olduğu anlaşılmıştır. Keşfedilen bu nötron yıldızlarına "pulsar" adı verilir. Süpernova patlamalarıyla ölerek "pulsar" haline gelen bu yıldızlar, evrenin en ağır kütleli, en parlak ve en hareketli cisimleridir. Bazı yaşlı pulsarlar kendi çevrelerinde saniyede 600 kez dönerler.[/i][/b]



[center][img(210px,250px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/pulsar.jpg[/img]
[i][size=18]ulsarlar, uzayda çok güçlü, kalp atışı gibi radyo dalgaları yayan, yüksek yoğunlukta ve kendi etraflarında hızla dönen eski sönmüş yıldızların kalıntılarıdır. Dünya'nın içinde yer aldığı Samanyolu Galaksisi'nde 500'den fazla pulsar tespit edilmiştir.[/size][/i][/center]


[b][i]
Pulsar kelimesi, İngilizcede "pulse" fiilinden türetilmiştir. American Heritage Sözlüğü'ne göre söz konusu fiil "düzenli ve ritmik vurma" anlamına gelir. Webster Sözlüğü ise aynı kelime için "hızla vurmak, kalp gibi atmak" anlamlarını verir. Yine American Heritage Sözlüğü'ne göre benzer köke ait bir başka fiil olan "pulsate" ise "ritmik olarak genişlemek ve büzülmek, vurmak" anlamlarını taşır.

İşte bu keşiften sonra Kuran'da "tarık" yani "vuruş" kelimesi ile ifade edilenin, pulsar ismi verilen nötron yıldızları ile büyük bir benzerlik gösterdiği anlaşılmıştır.

Süper dev yıldızların çekirdekleri çökerek nötron yıldızlarını oluşturur, bu küçük ve aşırı yoğunlukta, hızla dönen küre şeklindeki madde, yıldızın ağırlığının ve manyetik alanının çoğunu hapseder ve sıkıştırır. Hızla dönen bu nötron yıldızının oluşturduğu kuvvetli manyetik alanın, Dünya'dan tespit edilebilen güçlü radyo dalgalarının yayılmasına neden olduğu anlaşılmıştır.

Tarık Suresi'nin üçüncü ayetinde ise, delen, delip geçen, delik açan, aydınlatan anlamlarına gelen "ennecmu essakibu" ifadesi ile Tarık'ın karanlığı delip geçen parlak yıldız olduğu belirtilmiştir. Tarık Suresi'nin ikinci ayetinde de, [u][color:7cc0=navy]"Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir?"[/color][/u] sorusundaki "edrake" ifadesi kavramayı, anlamayı ifade eder. Güneş'in birkaç misli olan yıldızların sıkışmasıyla oluşan pulsarlar, kavranması güç gök cisimleri arasındadır. Ayetteki soru ifadesiyle bu vuruşlu yıldızın kavranmasının zor olduğu vurgulanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir[img]http://www.forumezi.org/images/smilies/smile_old.gif[/img]

Görüldüğü gibi Kuran'da Tarık olarak tarif edilen yıldızlar, 20. yüzyılın sonlarında keşfedilen pulsarlarla büyük bir benzerlik içindedir ve bizlere Kuran'ın bir başka bilimsel mucizesini göstermektedir.[/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:09

[b][i][size=16][color:b230=darkred]SİRİUS YILDIZI[/color][/i][/b]



[b][i]Kuran'da geçen bazı kavramlar, 21. yüzyılın bilimsel verileriyle araştırıldığında karşımıza bir Kuran mucizesi olarak çıkmaktadırlar. Bunlardan biri, Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçen Sirius yıldızıdır:

[b][i][color:b230=navy]Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. [u](Necm Suresi, 49)[/u][/color][/i][/b]

Arapça karşılığı "Şi'ra" olan Sirius yıldızının, sadece "yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçmesi son derece dikkat çekici bir durumdur. Çünkü bilim adamları geceleri gökyüzünün en parlak yıldızı olan, Sirius yıldızının hareketlerindeki düzensizliklerden yola çıkarak, onun bir çift yıldız olduğunu keşfettiler. Dolayısıyla Sirius, Sirius A ve Sirius B olarak ifade edilen iki yıldızdan oluşan bir takım yıldızdır. Bunlardan daha büyük olan Sirius A, Sirius B'den Dünya'ya daha yakındır ve özelliği çıplak gözle görülebilen en parlak yıldız olmasıdır. Sirius B yıldızının özelliği ise teleskopsuz görülememesidir.[/i][/b]


[center]
[img(409px,179px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/ayetler3.jpg[/img]
[/center]


[b][i]Sirius takım yıldızları, birbirlerine doğru yay şeklinde bir eksen çizerler ve her 49,9 yılda bir birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, günümüzde Harvard, Ottawa ve Leicester Üniversiteleri'nin astronomi bölümlerinin fikir birliğiyle kabul ettikleri bilimsel bir gerçektir.55 Bazı kaynaklarda bu bilgiler şöyle aktarılır:

En parlak yıldız Sirius gerçekte bir çift yıldızdır... Dolanım periyodu 49.9 yıldır.

Bilindiği gibi, Sirius-A ve Sirius-B yıldızları birbirleri çevresinde her 49,9 yılda bir çift yay çizerek dolanırlar.

Burada, dikkat edilmesi gereken nokta, iki yıldızın birbirleri etrafında dolanırken yay şeklinde iki adet yörünge çizdikleridir.

Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru anlaşılabilmiş bu bilimsel gerçeğe, mucizevi bir şekilde bundan 14 asır önce Kuran'da işaret edilmiştir. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri beraber olarak okunduğunda bu mucize karşımıza çıkmaktadır:

[color:b230=navy]Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. [u](Necm Suresi, 49)[/u][/color]

[color:b230=navy]Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. [u](Necm Suresi, 9)[/u][/color]

Necm Suresi'nin 9. ayetinden anlaşılan "ikisi arasındaki uzaklık" anlatımı bizlere bu iki yıldızın çizdiği yörüngede birbirlerine yaklaştığını ifade etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir[img]http://www.forumezi.org/images/smilies/smile_old.gif[/img] Kuran'ın vahyedildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bu bilimsel gerçek, bize, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in bir sözü olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamaktadır.[/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:10

[b][i][color:5b19=darkred][size=16]IŞIK VE KARANLIKLAR[/color][/i][/b]



[b][i][color:5b19=navy]Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır... [u](Enam Suresi, 1)[/u][/color][/i][/b]

[b][i]Bilindiği gibi etrafta ışık kaynağı olmadığında, bir insanın çevresindekileri çıplak gözle görmesi mümkün değildir. Ancak bizim görebildiğimiz ışık, ışık yayan enerjinin çok küçük bir bölümüdür. İnsanın göremediği, fakat ışık yayan başka enerji çeşitleri de mevcuttur: Kızıl ötesi, ultraviyole, X ışınları ve radyo dalgaları gibi. Ve insan ışığın bu dalga boyları karşısında kör konumundadır.

Kuran'da "karanlık" kelimesinin her defasında "karanlıklar" olarak ifade edilmesi de bu bakımdan dikkat çekicidir. Arapçada "zulumat" olarak ifade edilen "karanlıklar" kelimesi, Kuran'da 23 ayette çoğul biçimde kullanılmıştır. Tekil olarak ise hiç kullanılmamıştır. Kuran'da karanlık kelimesinin bu kullanımı bizim görebildiğimiz ışık aralığının dışında da, farklı ışık çeşitleri olabileceğine dikkat çekmektedir.

Buradaki çoğul ifadenin sebebini bilim adamları yakın tarihlerde keşfetmişlerdir. Dalga boyları, elektromanyetik ışınım olarak bilinen enerjinin farklı şekilleridir. Elektromanyetik ışınımın tüm farklı şekilleri, uzayda enerji dalgaları şeklinde hareket ederler. Bu, bir gölün üzerine atılan taşların oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Ve nasıl, bir göldeki dalgaların farklı boyları olabiliyorsa, elektromanyetik ışınımın da farklı dalga boyları olur.

Evrendeki yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışın yaymazlar. Bu farklı ışınlar, dalga boyuna göre sınıflandırılır. Farklı dalga boylarının oluşturduğu yelpaze ise çok geniştir. En küçük dalga boyuna sahip olan gama ışınları ile, en büyük dalga boyuna sahip olan radyo dalgaları arasında 1025'lik (milyar kere milyar kere milyarlık) bir fark vardır. Güneş'in yaydığı ışınların tamamına yakını, bu 1025'lik yelpazenin tek bir birimine sıkıştırılmıştır.

Bu sayının büyüklüğünü daha iyi kavramak için şöyle bir karşılaştırma yapmak yerinde olur. Eğer 1025 sayısını saymak istersek, gece gündüz hiç durmadan saymamız ve bu işi Dünya'nın yaşından 100 milyon kez daha uzun bir zaman boyunca sürdürmemiz gerekirdi. Evrendeki farklı dalga boyları, işte bu kadar geniş bir yelpaze içine dağılmıştır. Güneş'ten yayılan farklı dalga boyları ise, %70'i 0.3 mikronla 1.50 mikron arasındaki daracık bir sınırın içindedir. Bu aralıkta üç tür ışık vardır: Görülebilir ışık, yakın kızılötesi ışınlar ve yakın morötesi ışınlar. "Görülebilir ışık" olarak adlandırılan bu ışınlar, elektromanyetik yelpazenin 1025'te 1'inden bile daha az bir aralıkta olmalarına rağmen, güneş ışınlarının toplam %41'ini oluşturur.

Görüldüğü gibi gözlerimizin görebildiği elektromanyetik dalgalar, ışık tayfının çok küçük bir bölümünü meydana getirir. Diğer kısımlar ise insan için geniş karanlıkları ifade eder ve bu sınırın dışındaki dalga boyları insanın kör olduğu alanlarıdır[color:5b19=#8b0000][/size][/color][/i][/b]


[center]
[img(487px,223px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/isik.jpg[/img][/center]

[img]http://www.forumezi.org/images/misc/forumezi.org_PayLasimda_KaLiTe_Mp3Ler_FilmLer_Diziler_.gif[/img]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:12

[b][i][size=16][color:a090=#8b0000]ATEŞ OLMAYAN YANMA



[/color][color:a090=navy]Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. [u](Nur Suresi, 35)[/u][/color]

Nur Suresi'ndeki bu ayette ışık veren bir nesneden bahsedilmektedir. Işık veren cisim ise bir yıldıza benzetilmektedir. Ayette yıldıza benzetilen ışık veren nesnenin yakıtının doğuya veya batıya ait olmaması ise, bu cismin fiziksel boyutta bulunmadığına bir işaret olabilir. Yakıtın kaynağının enerji boyutunda olduğu düşünülürse, ayette tarif edilen yakıtın elektrik enerjisine, ışık veren cismin de elektrik ampulüne işaret ediyor olması muhtemeldir.


[img(85px,127px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yanma.jpg[/img]Ampul ayetteki tariflere son derece mutabık olan, cam içinde, yıldız gibi parlayan ve ışık saçan bir cisimdir. Ampul, kandil, gaz lambası benzeri aydınlatıcılar gibi yağla yakılmamaktadır ve ampulde ayetteki tariflere uygun olarak ateş olmadan bir yanma gerçekleşir. Ampulün içindeki ısıya dayanıklı tungsten telinin atomları arasındaki titreşim sonucu, 2.000 0C'nin üzerinde ısı oluşur. Diğer metalleri eriten bu sıcaklık o kadar yüksektir ki, gözle görülür güçlü bir ışık ortaya çıkmasına sebep olur. Ancak bu yüksek ısıya rağmen, ampulün içinde oksijen bulunmadığı için ayetteki tariflere mutabık olarak yanma gerçekleşmez. Ayrıca ampulün ortasında parlayan tel de parlak bir yıldızın uzaktan görünümüne çok benzemektedir.

Elektriğin dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri olduğu, dünyanın hemen hemen tümünün elektrik enerjisiyle çalışan ampuller vasıtasıyla aydınlatıldığı göz önünde bulundurulacak olursa, ayetin bu önemli keşfe işaret ettiği düşünülebilir. (En doğrusunu Allah bilir[img]http://www.forumezi.org/images/smilies/smile_old.gif[/img]

Bu konuyla ilgili bir diğer izah da yıldızlardaki nükleer reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan ışık olarak düşünülebilir. Yıldızlar, nükleer reaksiyonlardan kaynaklanan çok büyük miktarlarda ısı, ışık yayan, son derece sıcak, parlak, döner gaz kütleleridir. Yeni oluşan büyük yıldızlar çoğunlukla kendi çekim kuvvetleriyle büzülmeye başlarlar. Bunun sonucunda merkezleri daha yoğun ve daha sıcak olur. Yıldızın merkezindeki madde yeterince ısındığında -en az 10 milyon oC olduğunda- ise nükleer reaksiyonlar başlar.59 Bir yıldızın içinde gerçekleşen olay, hidrojenin dev bir enerji ile (füzyonla) helyuma dönüşmesidir. Yıldızlarda kütlenin büyüklüğünden kaynaklanan çekim kuvveti, 4 hidrojen atomunu 1 helyum atomu oluşturmak üzere kaynaştırmaktadır. Bu esnada açığa çıkan enerji, kütlenin yüzeyinden ışık ve ısı halinde dışarı yayılır. Hidrojen tükendiğinde, yıldızda aynı şekilde daha ağır elementler oluşturmak üzere helyum yanmaya (füzyona) devam eder. Bu reaksiyonlar yıldızın kütlesi tükenene kadar devam eder.

Ancak yıldızlardaki reaksiyonlarda oksijen kullanılmadığı için, yanan odunda olduğu gibi sıradan bir yanma gerçekleşmez. Yıldızlarda dev alevler şeklinde görünen yanma da, gerçekte ateşten kaynaklanmaz. Nitekim ayette de bu tür bir yanma şekline işaret edilmektedir. Ayrıca ayette bir yıldızdan, onun yakıtından ve ateş olmayan bir yanmadan -yani reaksiyondan- bahsedildiği düşünülürse, ayetin yıldızlardaki ışık oluşumuna ve yanma şekline işaret ettiği şeklinde de düşünülebilir. (En doğrusunu Allah bilir[img]http://www.forumezi.org/images/smilies/smile_old.gif[/img][/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:16

[b][i][color:caba=darkred][size=16]SUNİ OLARAK ELDE EDİLEMEYEN AĞAÇ VE ATEŞ MUCİZESİ[/color][/i][/b]



[b][i][color:caba=navy][u]Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü? Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz?[/u] Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et. [u](Vakıa Suresi, 71-74)[/u][/color]

Ağacın yapısını meydana getiren temel kimyasal maddelerden biri "lignoselüloz"dur. Bu madde, oduna sağlamlığını kazandıran "lignin" ve "selüloz" denilen maddelerin karışımından oluşur. Ağacın kimyasal yapısı incelendiğinde %50 selüloz, %25 hemiselüloz ve %25 lignin maddelerinden meydana geldiği görülür.i Bu maddelerin kimyasal formüllerine bakıldığında ise, oluşumlarında üç hayati kimyasal elemente rastlanır: Hidrojen, oksijen ve karbon.

Hidrojen, oksijen ve karbon elementleri, doğadaki milyonlarca maddenin yapı taşlarıdır. Ancak bu üç temel element biraraya gelerek, Allah'ın bir mucizesi olarak bitkilerin yapısındaki "lignoselüloz"u meydana getirirler. Bilim adamları bu malzemelere sahip oldukları halde, bitkinin yapısındaki bu özel maddeyi üretemezler. Doğada bolca bulunan bu elementleri kolaylıkla temin edebilmelerine rağmen, üstelik önlerinde ağaç örneği olmasına karşın, bilim adamları yapay yollarla bir parça odun dahi oluşturamazlar. Oysa ki etrafımızda gördüğümüz tüm ağaçlar, havada bulunan oksijen ve karbonu, su ve güneş ışığını birleştirerek, bu bileşimi yeryüzünde var olduklarından bu yana milyonlarca yıldır sürekli hazırlamaktadırlar.

Diğer taraftan lignoselüloz maddesinin bileşenlerin biri H2O formulüyle ifade edilen sudur. Tahtanın içeriğinde oldukça fazla miktarda su olmasına rağmen, en kolay yanan malzemelerden olması çok özel bir durumdur. Yukarıdaki ayette ağacın insan tarafından yapılamayacağına, ateş yakılmasıyla birlikte dikkat çekilmesi de son derece hikmetlidir. Suyla birlikte sahip olduğu diğer bileşenler sayesinde ağaç, ateşin en önemli yakıtlarından biridir.

Bilim dünyasının önemli bir araştırma sahası olan ağaçlar, bilim adamlarına pek çok konuda ilham kaynağı olmakta ve yaratılışlarındaki detaylar halen anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ağacı meydana getiren hücrelerin karmaşık yapıları gelişen teknolojiye ve yoğun araştırmalara rağmen, henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Dünyanın önde gelen ormancılık araştırma merkezlerinden Büyük Britanya Ormancılık Komisyonu, "Lack of Information on the Chemistry and Structure of Wood Fibres" (Odun Liflerinin Kimyası ve Yapısı Hakkındaki Bilgilerin Eksikliği) başlığı altında şu ifadelere yer vermektedir:

Önceki ve halen devam eden araştırmalarla sonuçlanan bilgilere rağmen, [u]hala odun liflerinin kimyası ve yapısı hakkındaki bilgilerimiz eksiktir.[/u] Tek bir ağaçta -dalın içindeki özden ağaçkabuğuna, ağacın tabanından tepesine- çok geniş çeşitlilik mevcuttur. Bir odun hücresinin yapısı ve kimyası çoğunlukla son derece farklıdır ve herzamanki tekniklerle araştırması güçtür.ii

[font:caba=Comic Sans MS]Plant Physiologylimsel[/font] yayında ise "Our Understanding of How Wood Develops is not Complete" (Odunun Nasıl Geliştiği Hakkındaki Anlayışımız Tam Değil) başlığı altında, bilim adamlarının konu hakkındaki sınırlı bilgisi şöyle ifade edilmektedir:

Odunun, yakın geleceğimizde daha fazla önem taşıdığı düşünülürse, [u]bu malzemenin oluşumuyla ilgili mevcut anlayışımızın çok eksik olduğunu söyleyebiliriz.[/u] Birkaç istisna dışında odun oluşumunun ardındaki, [u]hücre seviyesinde moleküler ve gelişim süreçleri hakkında çok az şey bilinmektedir[/u]. “Xylogenesis” diye adlandırılan süreç, hücre farklılaşmasının [u]inanılmaz bir komplekslikte gerçekleştiği bir örnektir... [/u]Hücre oluşumu, farklılaşması, programlanmış hücre ölümü ve sert kısmın oluşumuyla bağlantılı birçok yapısal genin birbiriyle koordineli olarak çalışmasını gerektirir ve [u]son derece planlı bu gelişim, neredeyse hiç bilinmeyen düzenleyici genler tarafından yönetilir.[/u] Bu süreçte gen ailelerinin yer alması ve metabolizmanın aşırı derecede esnek olması, ağaç oluşumu sürecinin anlaşılmasını daha da zorlaştırmaktadır.iii

[font:caba=Comic Sans MS]Annals of Botany[/font] (Botanik Yıllığı) adlı bir başka bilimsel yayında da odunun yaratılışındaki olağanüstülük şöyle vurgulanmaktadır:

Odunun oluşumu -köklerde, gövdede, ağaçların ve çalıların tepelerinde- [u]inanılmaz çeşitlilikte metabolik aşamalar içeren, oldukça karmaşık bir süreçtir...[/u] Ağacın farklı amaçlar için kullanılabilecek bir hammadde olmasını sağlayan temel özellikler, büyük ölçüde [u]hücre duvarlarının özel mimarisi ile [/u]belirlenir. iv

Ağacın yaratılışındaki bu detaylar, Allah’ın Vakıa Suresi’nde bildirdiği gibi, ağacın insan yapımı olamayacağını hatırlatmaktadır. İnsanlar tarafından suni olarak üretilmesi mümkün olmayan ağacın taklit edilemez yönlerinden sadece birkaç özelliği şöyledir:[color:caba=#8b0000][/size][/color][/i][/b]



[b][i]

[color:caba=darkred][size=16]Dayanıklı Bir Malzeme Olarak Tahta[/color]

Ağacın sert ve dayanıklı yapısı, yapısındaki selüloz lifler sayesinde oluşur. Çünkü selüloz, sert ve suda çözünemeyen bir maddedir. Tahtanın inşaatlarda kullanılmasını avantajlı kılan da selülozun bu özelliğidir. "Gerilebilen ve örneği bulunmayan" bir malzeme olarak tanımlanan selüloz, tahta binaların asırlarca ayakta durmasında, binaların, köprülerin, mobilyaların ve pek çok aletin yapımında diğer tüm malzemelerden daha fazla kullanılmaktadır.

Tahta, uç uca eklenmiş uzun, oyuk hücrelerin oluşturdukları paralel kolonlardan oluşmuştur. Çevrelerinde ise spiraller halinde "selüloz" lifler sarılıdır. Ayrıca bu hücreler kompleks polimer yapıdaki reçineden yapılmış bir madde olan "lignin" içindedir. Spiral olarak sarılmış bu tabakalar hücre duvarının toplam kalınlığının %80'ini oluşturur ve ana yükü çeken kısımdır. Bir tahta hücresi içe çöktüğünde, kendisini çevreleyen hücrelerden koparak darbenin enerjisini emer. Çöküntüler lifler boyunca uzun bir çatlak oluşturdukları halde, tahta bozulmadan kalır. Böylece tahta, kırık bile olsa belli bir miktardaki yükü taşıyabilecek güçte olur.

Düşük hızdaki darbelerin enerjisini emerek, oluşacak hasarı azaltması bakımından da, tahta önemli bir malzeme olarak görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı'nın "Mosquito" olarak bilinen uçaklarının malzemesinde tahtanın kontrplak tabakaları arasında sıkıştırılmasıyla, o döneme kadarki en çok hasar tolere edebilen uçaklar yapılmıştır. Tahtanın sertliği ve dayanıklılığı, güvenli bir malzeme niteliği de kazandırmaktadır. Çünkü tahta kırılırken, çatlamanın gelişimi dışarıdan gözlenebilecek kadar yavaş bir kırılma sürecinde gerçekleşir ve bu özellik tedbir alınması için insanlara vakit kazandırmış olur.a

Tahtanın yapısı örnek alınarak yapılan bir malzeme, günümüzde kullanılan diğer sentetik malzemelerden 50 kat daha fazla dayanıklılık göstermektedir.b Tahtanın bu özel yapısı günümüzde de, mermi ve bomba gibi yüksek hızlı ve tahribatı güçlü parçalara karşı koruma sağlamak için geliştirilen maddelerde taklit edilmektedir. Ancak hiçbir zaman bilim adamlarının tüm özellikleri ile bir odun parçasını taklit etmeleri mümkün olmamaktadır. Ağacın yaratılışındaki her detay -katmanların inceliği, sıklığı, damarların sayısı, dizilimi, içeriğindeki maddeler- bu dayanıklılığı sağlamak üzere özel olarak yaratılmıştır.[color:caba=#8b0000][/size][/color]

[size=18]a. Julian Vincent, "Tricks of Nature", New Scientist, 17 Ağustos 1996, cilt 151, no. 2043, s. 39.
b. Julian Vincent, "Tricks of Nature", New Scientist, 17 Ağustos 1996, cilt 151, no. 2043, s. 40. [/size][/i][/b]



[b][i]
[color:caba=darkred][size=18]Yerçekimine Karşı Suyu Metrelerce Yukarı Taşıyan Hidrofor Sistemi[/color]

Ağacın odun kısmında "ksilem" (xylem) adı verilen kanalları bulunur. Odun boruları da denilen ksilem dokusu, cansız hücrelerin üst üste gelmesi ve bunların zamanla çekirdek ve sitoplazmalarını kaybetmeleriyle oluşur. Hücreler arasındaki enine zarlar eriyerek kaybolduğunda, ince bir boru şeklindeki odun boruları oluşur.

Toprağın derinliklerine dağılmış olan kökler, bitkinin ihtiyacı olan su ve mineralleri bu dokular vasıtasıyla yukarı doğru taşırlar ve yapraklara kadar ulaştırırlar. Köklerin topraktaki suyu emmeleri adeta bir sondajlama tekniğini andırır. Köklerin suyu çekme işlemini başlatacak gücü sağlayan bir motorları yoktur. Suyu ve mineralleri metrelerce uzunluktaki gövdeye pompalayacak bir teknik donanımları da mevcut değildir. Ama kökler çok geniş bir alana yayılarak toprağın derinliklerindeki suyu çekebilirler.

Bitkinin kusursuz bir şekilde yerine getirdiği bu taşıma, aslında son derece karmaşık bir işlemdir. Öyle ki bu sistem, teknoloji ve uzay çağına eriştiğimiz günümüzde bile tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Ağaçlardaki, bir nevi "hidrofor sistemi"nin varlığı yaklaşık iki yüzyıl önce keşfedilmiştir. Ancak suyun yer çekimine aykırı bu hareketinin nasıl gerçekleştiğine kesin bir açıklama getirebilmiş değildir. Böylesine küçük bir alana sığdırılmış olan üstün teknoloji, bu sistemi yaratan Rabbimiz'in benzersiz ilmini sergileyen örneklerden sadece biridir. Ağaçlardaki taşıma sistemlerini de evrendeki her şey gibi Allah yaratmıştır.



[img(183px,250px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/agac.jpg[/img]
[center][img(231px,200px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/agac1.jpg[/img]
[/center]
Odun solda resimde görüldüğü gibi, tüp ya da kamış biçimli hücrelerden oluşur. Bitkilerin kök ve gövdelerini oluşturan bu hücreler, üst üste gelerek, su ve minerallerin ağaç boyunca taşınmasını sağlayan kanallar olarak görev alırlar. "Ksilem (xylem)" denilen bu doku, aynı zamanda ağacın dik durmasını sağlayacak şekilde kuvetli yapılardır. Sağdaki resimde ise kurumuş bir ağacın kesiti görülmektedir. Tüp şeklindeki kanallar, kuruduklarında resimdeki gibi içi boş bir görünüm alırlar.[color:caba=#8b0000][/size][/color][/i][/b]
[b][i]
[size=18][color:caba=darkred]Topraktan Mineralleri Seçebilen Kökler:[/color]

Bitkiler ihtiyaçları olan potasyum, fosfor, kalsiyum, magnezyum, sülfür gibi tüm mineral besinlerini topraktan alırlar. Bu maddeler toprakta tek olarak bulunmadığı için, bitki bunları iyon (artı/eksi yüklü atom) olarak emer. Toprak çözeltisinde bulunan çok sayıdaki inorganik iyon arasından, bitkiler sadece ihtiyaçları olan 14 tanesini alırlar.

Bitki hücrelerinin kendi içlerindeki iyonların yoğunluğu, topraktaki iyonların yoğunluğundan 1.000 kez daha fazladır.a Normal şartlar altında yüksek yoğunluktaki bir bölgeden, yoğunluğu daha az olan bölgeye doğru madde akışı gerçekleşir. Fakat köklerde görülen tam ters duruma rağmen, topraktaki iyonlar kök hücrelerinden kolaylıkla geçerler.b

Basınç sisteminin tersine işleyen bu durum dolayısıyla, pompalama işleminde bitki yüksek enerji harcar. Üstelik bitki köklerinin topraktan iyon alımında, sadece istenilen iyonları çeken ve istenmeyenleri geri iten bir tanıyıcı sistem de olması gereklidir. Bu da kök hücrelerindeki iyon pompalarının sadece basit birer pompa olmadıklarını, iyonları seçme özelliğine de sahip olduklarını göstermektedir. Bitki kökünde yer alan hücrelerin, akıl ve şuurdan yoksun atom yığınları olduğu düşünülürse, iyon seçme işleminin ne denli olağanüstü bir olay olduğu daha iyi anlaşılacaktır. [color:caba=#8b0000]:[/color][/size]

[size=18]a. Malcolm Wilkins, Plantwatching, Facts on File Publications, New York, 1988, s. 119.
b. William K. Purves, Gordon H. Orions, H. Craig Heller, Life, The Science of Biology, 4. baskı, W.H. Freeman and Company, s. 724I][/b]

[b][i][color:caba=darkred]Minyatür Fabrikadaki Üstün Teknoloji: Fotosentez[/color]

Ağacın sadece odun ya da kök kısmı değil, yaprakları da günümüz teknolojiyle dahi suni olarak elde edilememektedir. Yaprağı taklit edilemez kılan özelliklerinin başında hiç şüphesiz fotosentez yapabilme özelliği gelir. Bilim adamlarının halen tam olarak anlayamadıkları sistemlerden biri olan fotosentez olayı, bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretmesi olarak da özetlenebilir. Bitki hücreleri Güneş enerjisini doğrudan kullanabilen yapılarının sayesinde, Güneş'ten gelen enerjiyi, karmaşık işlemler sonucunda insan ve hayvanların besin olarak kullanabileceği enerji halinde depolar. Ayrıca ağaçta depolanmış olan fotosentetik enerji, yanma esnasında da ortaya çıkar. Örneğin evinizi ısıtmak için yanan ağaçtan çıkan enerji, aslında ağacın oluşumu sırasındaki Güneş'ten gelen enerjidir.a

Minyatür bir fabrika gibi işlev gören fotosentez sistemi, bitki hücresinde yer alan ve bitkiye yeşil rengini veren "kloroplast" adı verilen organelde gerçekleştirir. Kloroplastlar, milimetrenin binde biri kadar büyüklüktedir, bu yüzden yalnızca mikroskopla gözlemlenebilirler. Güneş ışığı yaprağın üzerine düştüğünde yapraktaki tabakalar boyunca ilerler. Yaprak hücrelerindeki kloroplast organellerinin içindeki klorofiller bu ışığın enerjisini kimyasal enerjiye çevirir. Bu kimyasal enerjiyi elde eden bitki ise bunu hemen besin elde etmekte kullanır. Birkaç cümlede özetlenen bu bilgiyi bilim adamlarının elde etmeleri 20. yüzyılın ortalarını bulmuştur. Fotosentez işlemini anlatmak için sayfalarca reaksiyon zincirleri yazılmaktadır. Fakat hala bu zincirlerde bilinmeyen halkalar mevcuttur. Oysa bitkiler yüz milyonlarca yıldır bu işlemleri hiç şaşmadan gerçekleştirip dünyaya oksijen ve besin sağlamaktadır. .[/size][/i][/b]

[center][img(309px,250px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yaprak.jpg[/img][size=18][i]Yukarıda büyütülmüş resmi görülen kloroplast, gerçekte milimetrenin binde biri kadar bir büyüklüğe sahiptir. İçinde fotosentez işlemini yürüten pek çok yardımcı organel vardır. Çok aşamalı olarak gerçekleşen ve bazı aşamaları henüz çözülememiş olan fotosentez işlemi bu mikroskobik fabrikalarda büyük bir hızda gerçekleşmektedir.
[/i][/center]

[b][i]Ağacı oluşturan tek bir hücrenin dahi suni yollarla yapılamaması, insanın ağacın ölü hücreleri karşısında elindeki tüm imkanlara rağmen aciz kalması, üstün bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. Ağaçların üzerine ciltlerce kitap yazılabilecek özellikleri, bilim adamlarına ilham veren sayısız yönü, ağacın yaratılışındaki üstün ilmi ve aklı sergilemektedir. Ağaçta tecelli eden bu ilim ve akıl, herşeyi yaratan ve herşeyin Tek Hakimi olan Yüce Allah'a aittir.[/i][/b][/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:18

[b][i][size=18][color:39e9=#8b0000]BULUTLARIN AĞIRLIĞI



[/color]Bulutların ağırlığı çok şaşırtıcı rakamlara ulaşmaktadır. Örneğin, kümülonimbüs türü fırtına bulutunda, 300.000 ton ağırlığa ulaşan miktarlarda su toplanmaktadır.

Gökyüzünde 300.000 tonluk bir kütlenin durabileceği bir düzenin "kurulmuş" olması kuşkusuz hayranlık uyandıran bir durumdur. Kuran'daki diğer bazı ayetlerde de bulutların ağırlığına şu şekilde dikkat çekilmektedir:

Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca [img(209px,140px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/bulut.jpg[/img]bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız… (Araf Suresi, 57)

O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır. (Rad Suresi, 12)

Elbette Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bulutların ağırlıkları ile ilgili bu bilgiye sahip olmaları mümkün değildir. Kuran ayetlerinde dikkat çekilen ve yakın geçmişte keşfedilen bu bilgi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden bir diğeridir.[/size][/i][/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:20

[i][size=18][color:41e3=#8b0000][b]YAĞMURDAKİ ÖLÇÜ


[/b]
[/color][/i][b][i]Kuran'da yağmur hakkında verilen bir diğer bilgi ise, yağmurun belli bir ölçü ile indirildiğidir. Zuhruf Suresi'nde şöyle buyurulur:

[img(217px,161px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yagmur.jpg[/img] [color:41e3=navy]Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız. [u](Zuhruf Suresi, 11)[/u][/color]

Yağmurdaki bu ölçü de, yine çağımızdaki araştırmalarla tespit edilmiştir. Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona (505.000 km3) ulaşır. Bu, aynı zamanda bir yılda Dünya'ya yağan yağmur miktarıdır. [/i][/b][url=http://en.wikipedia.org/wiki/Water_cycle][b][i][color:41e3=#2b2f40](http://en.wikipedia.org/wiki/Water_cycle) [/color][/i][/b][/url]

[b][i]Diğer bir deyişle su, sürekli bir denge içinde, "bir ölçüye göre" dönüp durmaktadır. Yeryüzündeki hayatın devamı da, bu su döngüsü sayesinde sağlanır. İnsan sahip olduğu tüm teknolojik imkanları kullansa dahi bu döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez.

Eğer bu miktarda çok küçük bir değişiklik olsa bile, kısa bir zaman sonra büyük bir ekolojik dengesizlik ortaya çıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecektir. Fakat hiçbir zaman böyle olmaz; yağmur, Kuran'da bildirildiği gibi, yeryüzüne her sene aynı miktarda inmeye devam eder.



Her yıl gökyüzüne buharlaşan ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak düşen su miktarı "sabit"tir: saniyede 16 milyon ton. Bu sabit miktar Kuran'da "belli bir miktar su"yun gökten indirilmesi olarak haber verilmektedir. Ekolojik dengenin ve dolayısıyla hayatın devamlılığının sağlanmasında, bu miktarın sabit olmasının önemi son derece büyüktür.




Yağmurdaki ölçü sadece miktarında değil, aynı zamanda yağmur damlalarının düşüş hızında da söz konusudur. Yağmur damlası ne kadar büyük olursa olsun, yeryüzüne düşme hızları belli bir limitin üzerine çıkmaz.

Nobel ödüllü Alman fizikçi Philipp Lenard, çalışmaları sonucunda yağmur damlalarının çapları genişledikçe, düşme hızlarının arttığını tespit etmiştir. Ancak düşme hızındaki bu artış, yağmur damlasının çapı 4.5 mm olana kadar devam etmekteydi. Daha büyük yağmur damlalarında ise, düşme hızları saniyede 8 m'yi geçmemektedir.60 Bunun sebebi damlaların düşerken aldıkları şekildir. Yağmur damlalarının bu özel şekli, atmosferin sürtünme etkisini artırır ve damlaların belli bir hız limitini aşmalarını önler.

Görüldüğü gibi Kuran'da, yağmurun indirilişi ile ilgili, 1400 sene önce bilinmesi mümkün olmayan hassas bir ayara dikkat çekilmektedir.
[/i][/b]

[center][img(261px,209px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yagmur2.jpg[/img]
[size=9][i]Her yıl gökyüzüne buharlaşan ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak düşen su miktarı "sabit"tir: saniyede 16 milyon ton. Bu sabit miktar Kuran'da "belli bir miktar su"yun gökten indirilmesi olarak haber verilmektedir. Ekolojik dengenin ve dolayısıyla hayatın devamlılığının sağlanmasında, bu miktarın sabit olmasının önemi son derece büyüktür.[/i][/size]
[img(260px,209px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/yagmur3.jpg[/img][/center]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
hypnose87
CO ADMIN
CO ADMIN
hypnose87



Kuran ve Mucizeleri Empty
MesajKonu: Kuran ve Mucizeleri   Kuran ve Mucizeleri EmptyC.tesi Mart 13 2010, 11:23

[b][i][size=18][color:1a0e=#8b0000]YAĞMURUN OLUŞUMU


[/color]Yağmurun nasıl oluştuğu uzun süre insanlar için bir sırdı. Ancak hava radarlarının keşfedilmesinden sonra, yağmurun hangi evrelerden geçerek oluştuğu kesinlik kazandı. Buna göre, yağmur üç evreden geçerek oluşur: Önce rüzgar yoluyla yağmurun "hammaddesi" havalanır. Ardından bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yağmur damlacıkları ortaya çıkar.

Kuran'da yağmurun oluşumu ile ilgili aktarılanlarda ise, tam da bu süreçlerden söz edilmektedir. Bir ayette bu oluşum hakkında şöyle bir bilgi verilir:

[color:1a0e=navy]Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.[u](Rum Suresi, 48)[/u][/color]

Şimdi ayette ifade edilen üç evreyi teknik olarak inceleyelim:

[font:1a0e=Arial Black]1. EVRE: "Allah rüzgarları gönderir..."[/font]

Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli ortaya çıkmakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar "su tuzağı" adı verilen bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar. [/size][/i][/b]


[img(192px,117px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/okyanus.jpg[/img]
[size=18]Yukarıdaki çizimde okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan su zerreciklerinin gökyüzüne fırlaması görülmektedir. Bu, yağmurun oluşumundaki ilk aşamadır. Bundan sonra oluşan bulutlardaki su damlacıkları havada asılı kalacak ve bunlar yoğunlaşarak yağmuru oluşturacaktır. Bu aşamaların tümü ayetlerde eksiksiz olarak bildirilmektedir.

[b][i][font:1a0e=Arial Black]2. EVRE: "... böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar..."[/font]

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bunların içindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (0.01 ile 0.02 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gökyüzü bulutlarla kaplanır.
[font:1a0e=Arial Black]
3. EVRE: "... nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün."[/font]

Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar, buluttan ayrılarak yağmur biçiminde yere düşmeye başlarlar.

Görüldüğü gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Üstelik bu aşamalar doğru sıralama ile açıklanmıştır. Dünyadaki birçok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru açıklamayı yapmakta, üstelik bu açıklamayı keşfedilişinden asırlar önce Kuran'la insanlara duyurmaktadır.[/i][/b]


[b][i]Yağmurun oluşumu ile ilgili olarak başka bir ayette şu bilgiler verilmektedir:[/i][/b].[/size]

[center][img(318px,141px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/bulutlar.jpg[/img][/center]
[size=18][center](A) Ayrı ayrı küçük bulut parçaları (kümülonimbüs bulutları) (B) Küçük bulutlar biraraya geldiğinde oluşan daha büyük bulutun içindeki yukarı çekilmeler artar, böylece bulutlar yukarıya doğru yığılır. [/center]


[i][b][color:1a0e=navy]Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. [u](Nur Suresi, 43)[/u][/color][/b][/i]


[b][i]Bulut tipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun oluşumu ile ilgili şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır. Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Yağmur bulutlarından biri olan kümülonimbüs türü bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak şöyledir:

[font:1a0e=Arial Black]1. AŞAMA,[/font] Sürülme: Bulutlar rüzgarlar tarafından bulundukları yerden itilir yani sürülürler.

[font:1a0e=Arial Black]2. AŞAMA,[/font] Birleşme: Rüzgar tarafından itilen bu küçük boyuttaki bulutlar (kümülonimbüs) sürüklendikleri yerde birleşip yeni büyük bulutları oluştururlar. 61

[font:1a0e=Arial Black]3. AŞAMA,[/font] Yığılma: Küçük bulutlar birleştikten sonra büyük bulutun içindeki yukarı doğru çekiş kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukarı çekiş kuvveti kenarlardaki çekişten daha güçlüdür. Bu yukarı çekişler bulutun gövdesinin dikey olarak büyümesine neden olur. Böylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılmış olur. Bu, dikey olarak büyümüş bulutun gövdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur. İşte bu noktada atmosferin serin bölgelerinde bulutta su ve dolu damlaları büyümeye başlar.

Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları -yukarı çekiş gücünün onları destekleyemeyeceği kadar- ağırlaştıkları zaman da bulutlardan yağmur, dolu vs. şeklinde düşmeye başlarlar.
Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonu ile ilgili detayları gelişmiş ekipmanlar (uçak, uydu, bilgısayar pc vs[img]http://www.forumezi.org/images/smilies/smile_old.gif[/img] kullanarak yakın zamanda öğrenmişlerdir. Görülen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene öncesinde bilinmesi mümkün olmayan bir bilgi vermiştir.[/i][/b][/size]


[img(185px,182px)]http://www.harunyahya.org/imani/hy_kuran_mucizeleri/res/bulutkumesi.jpg[/img][size=18]Yukarıya doğru genişleyerek üst üste yığılan bulutlar dikey olarak büyüdükleri için atmosferin daha serin yerlerine doğru ulaşırlar. Atmosferin serin bölgelerinde ise su ve dolu damlaları büyümeye başlar. Ağırlaşan su damlaları buluttan yağmur, dolu vs. şeklinde düşmeye başlar. İşte bu bilimsel gerçek Nur Suresi'nin 43. ayetinde 14 asır önce: [u]"... sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp çıktığını görürsün..."[/u] ifadesi ile bildirilmiştir. [/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kuran ve Mucizeleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» Allahın mucizeleri şaşıracaksınız
» 300 Yıllık Kuran-i Kerim
» tığ işi halkadan kuran kabı.netten
» hareketli kuran ve arapça yazı
» kurdele nakışı kuran kabı.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KADININ GÖZ NURU :: bunları bılıyor musunuz?-
Buraya geçin: